Meleklere iman konusunda bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Meleklere iman imanın esaslarından biridir. Her Müslüman iman eder ki; Cenâb-ı Hakk’ın melek namında latif mahlûkları vardır. Bunlar Allah’ı tesbih eder, ayrıca kendilerine verilen vazifeleri de yerine getirirler. İsyansız olan bu mahlûklar, beşer gibi bir imtihana tabi değillerdir; “fıtratları safi, kendileri masum, makamları sabittir.”
Şu maddî âlemin bir küçük misali olan insan bedeninde akla, hafızaya, hayale; sevgi, korku, merak gibi binlerce hissiyata vazife gördüren Cenab-ı Hak, elbette şu muhteşem kâinatı boş bırakmamış, onu da meleklerle şenlendirmiştir. İnsanlar bu muhteşem kâinatın çok küçük mekânında yaşadığına göre; dünyanın birçok yeri zahiren boş zannedilmektedir. Hâlbuki her yer ruhaniyatla ve meleklerle doludur.
Bunlar; melek, cin ve ruhaniyat diye isimlendirilir. Bediüzzaman Hazretleri bunu bir vecizeyle şöyle özetlemektedir:
"Hali dağlar, boş sahralar Cenab-ı Hakk'ın ibadıyla doludur."(1)
Şu görünen âlemde nice görünmez kuvvetler, kanunlar, ışınlar iç içe vazife görüyorlar. Nurdan yaratılmış lâtif varlıklar olan melekler ise, bunların hepsinden daha lâtiftir.
Melekler imtihana tabi olmadıkları için makamları sabittir. Yalnız ilahî emirlere itaat ederler. Daima hayır işler, verilen emrin dışına asla çıkmazlar. Şerre kabiliyetleri yoktur.
"Allah’ın emirlerine asla isyan etmezler, ne emrolunsa onu yaparlar." (Tahrim Suresi, 66/6)
Kâinattaki maddî ve manevî hemen bütün işlerde vazifelidirler. Yaptıkları işlerin ehemmiyetine göre dereceleri de birbirinden farklıdır. En büyükleri Hazret-i Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail aleyhimüsselamdır. Güneş ve benzeri yıldızların müekkel melaikesi olduğu gibi, her bir yağmur tanesinin de müekkel bir melek tarafından taşındığı hadislerde anlatılmaktadır.
Daima insanla beraber bulunan melekler vardır; bunların bir kısmı, onların sevaplarını ve günahlarını yazarlar. Bunlara “kiramen kâtibin” denir. İnsan, tek başına kaldığı zaman bile yalnız değildir, bu meleklerle birliktedir. Bu mübarek arkadaşların varlığını iman ile hisseden adam asla yalnızlık çekmez.
Bizimle ilgili meleklerden biri de Azrail'dir. En kıymetli varlığımız olan ruhumuzu emaneten alır, berzah âlemine götürür. O korkulmaya değil, sevilmeye layık emin bir emanetçidir. Kabir âleminde bizi iki melek karşılar: Münker ve Nekir. Bir yaklaşıma göre “münker ve nekir” bir melek türünün ismidir ki, her insanın kabrine bunlardan ikisi gönderilir. İmana ve ibadete dair sualler sorarlar. Verilecek cevaba göre kabir azabı veya saadeti başlar. Hayatı, iman dairesinde istikametle geçmiş bir insan için, bu iki melek kabirde “nuranî birer arkadaş”tırlar. Onu kabrin yalnızlığından ve dehşetinden kurtarır, ferahlandırırlar.
Büyük meleklerden olan Cebrail aleyhisselam ise, Cenab-ı Hakk'ın, kullarına emir ve yasaklarını bildirir; haberler getirir. Güvenilir bir elçidir. İsrafil aleyhisselam, “yeniden hayat verme” fiilinde muvazzaftır. Rabbimizin “hayat verme” ile alâkalı emir ve iradesini tatbik eder. Bilhassa bahar aylarında görülen dirilişte “Muhyi” isminin tecellisine vesile olur. Ölümden sonraki dirilişimizde de yine bu melek vazifelidir.
Mikail aleyhisselam ise, rızkların yetiştirilmesinde ve dağıtılmasında ilahi emirleri yerine getiren dört büyük melekten biridir.
Burada adını zikrettiğimiz büyük melekler, aynı vazifeyi yapan melek nevilerinin reisleri hükmündedirler. Mesela, İsrafil aleyhisselam “diriliş” emrini icra eden meleklerin kumandanıdır. Azrail aleyhisselam, “imate” yani “öldürme” emrini yerine getiren melek taifesinin başıdır...
Meleklerin kendi içinde manevî bir meratibe sahip olmaları su götürmez bir hakikattir. Lakin bu meratib, yani ast üst münasbeti tamamen İlahî bir mevhibe ve İlahî bir lütuf ile verilmiştir. İnsanlarda olduğu gibi manevî bir mücadelenin neticesinde kazanılmış makamlar değildirler.
Mesela, arşa müekkel bir melek ile bir yağmur damlasına müekkel olan melek aynı değildir. Azamet ve rütbe farkı tavzif edilmiş olduğu şeyle alâkalıdır. Yağmur damlasına vekâlet eden melek, yağmurun küçüklüğüne uygun bir makama sahiptir. Arşa vekâlet eden melek ise arşın azametine münasip olarak yaratılmış ve ona göre bir makama sahip kılınmıştır.
Yani her varlığa müekkel melek, vekâlet ettiği mevcudun mahiyetine uygundur. Mesela, bir yağmur damlasına vekalet eden melek yağmur damlası gibi mütevazi ve küçük bir melektir. Bir ağaca vekâlet eden meleğin ise ağacın bütün dallarını, yapraklarını ve meyvelerini temsil edecek bir kabiliyete sahip olması gerekir. Üstad Hazretleri bunu "kırk bin başlı melek" şeklinde tasvir ediyor. Yani ağacın kırk binyaprağı ve dalları varsa, ona vekâlet eden meleğin de ona benzer bir mahiyeti ve şekli vardır, demektir.
Öyle ise kâinatın umumuna vekâlet eden meleğin büyüklüğü ve mahiyeti kâinat gibi olmak iktiza eder. Kâinat ise arş ve kürsi yanında hadisin ifadesiyle, “küçük bir halka” kadar kalıyor, öyle ise arşa ve kürsiye vekâlet eden meleklerin büyüklüğünü ve azametini aklın alması mümkün değildir.
Allah u Teâlâ'nın Arş'ı taşımakla vazifelendirdiği sekiz müekkel meleğin mahiyetini de azametini de idrakten aciziz.
"Gök yarılmış ve o gün bitkin bir hale gelmiştir. Melekler onun çevresindedir. Ve o gün Rabbinin Arş'ını, onların da üstünde sekiz tanesi yüklenir." (Hâkka Suresi, 69/16,17)
Bu âyette anlatılan hâdise müteşâbihdir. Meleklerin Arşı yüklenmeleri; onların muhafaza ve temaşa ile vazifeli olduklarını bildirmekten ibarettir. Yahut Arş’ın sahibi olan Allah’a yakınlıklarına da îma olabilir. Bu melekler "Subhanallahi ve bihamdihi" diyerek Arş'ı tavaf ederler.
Hz. Peygamber (sav.) şöyle buyurmuştur:
"Size arşı taşıyan meleklerden bahsetmem konusunda bana izin verildi. Onlardan her birisinin kulak memesi ile boynunun arasındaki mesafe yedi yüz yıldır."(Ebû Dâvûd, Sünne, 1)
Abdullah b. Amr "Arş'ı taşıyan melekler sekiz tanedir" der. Sa'id b. Cübeyrâyetteki "sekizmelek" ifadesini sekiz saf melek olarak tefsir etmiştir. Bu meleklere Allah u Teâla'ya yakın ve meleklerin efendileri olmalarından dolayı "Kerrûbiyyûn melekleri" denilir. İbn Abbâs'tan nakledilen bir rivâyete göre Kerrûbiyyûn melekleri, sekiz bölümdür. Onlardan her bir cinsinin insan, cin, şeytan ve melek gücü kadar gücü vardır.(İbnKesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm, VIII /239)
(1) bk. Lem'alar, Yirmi Altıncı Lem'a, Altıncı Rica.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Bir ilim adamı şöyle demiş:
"Eğer tüm evrende yaşam sadece Dünya'da varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu."
Allah (c.c.) abes (lüzumsuz) iş yapmaz.
Ucu bucağı olmayan kainatta, küçücük bir gezegende yaşıyoruz. Eğer kainatta sadece biz yaşıyorsak, büyük bir yer israfı olmaz mı? Bu kadar galaksiler, yıldızlar boşuna mı yaratılmış?
Allah (c.c.) bir damla bulanık suda binlerce bakteri yaratıyor. Bir parça toprakta milyonlarca organizma yaratıyor, boş bırakmıyor. Şu koca kainatı boş bırakır mı? O hadsiz mekanlarda ibadet etmeleri için yaratılmış varlıklara “melekler ve ruhaniler” diyoruz.