"Hıristiyanlığın malı olmayan mehâsin-i medeniyeti ona mal etmek ve İslâmiyetin düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir. Paslanmış bîhemtâ bir elmas, daima mücellâ cama müreccahtır." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"53. Hıristiyanlığın malı olmayan mehâsin-i medeniyeti ona mal etmek ve İslâmiyetin düşmanı olan tedennîyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir."
"54. Paslanmış bîhemtâ bir elmas, daima mücellâ cama müreccahtır."(1)
Üzeri tozlanmış ve kirlenmiş nadide bir elmas, çok parlak ve göz kamaştırıcı bir camdan daima üstündür.
Ya da şöyle soralım; yolda üzeri tozlanmış, biraz kirlenmiş bir elmas parçası ile göz kamaştırıcı ve parlak bir cam bulsak, hangisini alırız. Elbette elması alırız, çünkü elmas tozlanmakla, kirlenmekle değerini yitirmez, kıymetini kaybetmez.
İslam bir elmastır, ama maalesef Müslümanların onu hayatlarına tatbik etmemelerinden ve bazı batıl fikirlerin ve hurafelerin içine girmesinden dolayı bu elmasın üzerine tozlar ve kirler bulaşmıştır. Müslümanların Kur’an ve sünnetten uzak bir hayat yaşamaları, İslam’ın üzerinde siyah ve kesif bir perde teşkil etmiştir. Fakirlik, sefalet, geri kalmışlık, parçalanmışlık gibi. Halbuki insanlar önce dine değil, dinin mensuplarına bakıyorlar. Dinin mensupları zayıf ve kirli ise dini de öyle zannediyorlar.
Ne yazık ki, bu din-i mübinin nezahet ve ulviyetine, bazı çorak dimağların, batıl fikirlerin ve İslam’a muhalif bid’atlerin sayesinde gölge düşürülmektedir. Din-i İslam akıl üzerine müesses olduğundan onun ulvi ve kudsî hakikatlerine uymayan, akıl ve mantığın kabul etmediği safsatalar ve bid’atler onu kıymetten düşürüp lekedar edemezler. Zira akla son derece paye-i hâkimiyet veren ve onu en büyük bir rehber ittihaz eden bir din-i mübin, bu nevi safsataları asla kabul etmez.
Batı ve Hristiyan dünyası ise, teknoloji ve ilim sayesinde parlak ve göz kamaştırıcı bir cam gibidir. Aslında Hristiyan âlemindeki bu parlaklık Hristiyanlıktan değil, müşterek aklı temsil eden müsbet ilimlerden gelmektedir. Ve telahuk-u efkârın neticesidir.
Eğer biz Müslümanlar, tedenni ve sefaletten kurtulup teali ve terakki etmek, mazideki o ihtişamlı günlere tekrar geri dönmek, hurafattan hakikate, cehalet karanlığından nur-u marifete, ataletten sa’y ve gayrete çıkmak ve cihanda aziz olmak istiyorsak, Kur’an-ı Kerim’i rehber, İslam dinini de hayatımızın her sahasına hâkim kılmamız lazımdır. Bundan başka bir çare ve yol yoktur, olamaz da.
Batının bugünkü terakkisi; ilim, irfan ve maarifte zirveye çıkan Endülüs medeniyetine dayanır. Evet İslam dinini hayatlarına tatbik eden Müslümanlar, mazide maddî ve manevî terakkinin zirvesine çıkıp, asırlarca teali ve tekemmül ettikleri halde, bugünkü Müslümanlar, İslam’ın ulvî hakikatlerine ayna olamamış, onu hayatlarına tatbik edememiş, kendi su-i ihtiyarları ile tedenni etmiş, hurafe ve sefahetin esiri olmuşlardır.
"İslam’ın kendisi temiz, çevresi kirli; Hristiyanlığın kendisi kirli, çevresi temiz." şeklinde özetleyebiliriz. Sûrete bakanlar aldanır, hakikate bakanlar ise hakikati görür.
(1) bk. Mektubat, Hakikat Çekirdekleri: 53, 54.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü