İlmin bir kısmı "Bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir." Diğer kısmı "Her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur... Ulûm-u imaniye bu kısımdandır." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi, her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibarıyla inşaallah o cümledendir." (Barla Lâhikası, 214.Mektup)
İnsanın aklına hitab eden ilimler başkadır, kalbe ve ruha hitab eden ilimler başkadır. Aklî olan ilimler bir iki defa okumakla anlaşılır, hafızası yardım ettiği müddetçe bu ilim ona kâfi gelir. Lakin kalb ve ruh daima değiştiği için, muhitten ve hâdiselerden etkilendiğinden, nefis ve şeytanın tesirine çabuk kapıldığından, bunlara hitab eden imanî ve irşadî ilimlerin de her zaman tazelenmesi gerekir ki, hâdiseler karşısında metanetini kaybedip şeytana mağlup olunmasın. Bu gibi ilimler bir defa okunmakla ve bilinmekle yeter, denilmez ve denilmemeli.
İnsan acıktığında yemek yer, susadığında ise su içer. Aksi halde, beden gıdasız ve susuz kalacağı için, önce zayıf düşer sonra hastalanıp ölür. Demek ekmek ve su insan bedeni için hayatî bir ehemmiyete sahiptir. Bunun için tekrar tekrar bunların bedene alınması lazımdır. Birisi kalkıp; "Ben ekmeğe ve suya muhtaç değilim. Ömrümde bir defa yesem yeter" dese de bu onun ahmaklığını gösterir, onun sözü ekmeğin ve suyun kıymetini düşürmez.
Ekmek ve su gibi şeyler insan hayatı için ne kadar lüzumlu ve zaruri ise, Risale-i Nur'un üzerinde ısrarla durduğu iman hakikatleri de onun ruhu, kalbi ve manevî duyguları için bir o kadar elzemdir. Beden için ekmek ve su ne ise, kalp ve ruh için de iman ve marifet ilmi de odur.
İmana dair ilimler ekmek ve su gibidir, insan ona her vakit muhtaçtır, bir defa anladım artık yeter diyemez. Ama insanın ömründe bir iki defa okumakla ihtiyacı görülecek ilimler de vardır; bu ilimler bir defa bilinse ve bir iki defa üzerinde düşünülse kâfidir.
Mesela, abdest nasıl alınır, namaz nasıl kılınır? gibi ilmihal bilgilerini insan hayatında bir kez öğrenir ve bununla ömür boyu gider; belki unutur ya da yanılırsa bir daha bakar. Bu tarz ilimlere bakarak iman ilimlerini aynı kefeye koymak ve ihmal etmek; kalp ve ruhun yaralanmasına sebebiyet verir.
İman sabit bir yapıya sahip değildir; bu sebeple iman hakikatleri ile günlük takviye edilmez ise eksilir, zayıflar hatta tamamen sönebilir. Nasıl bedenimizin canlı kalabilmesi günlük alacağımız besin, hava ve suya bağlı ise, aynı şekilde imanımızın da kuvvetli olması da marifet ve ibadete bağlıdır.
Bir iki gün aç ve susuz kalındığımızda bedenimiz nasıl hemen soluverip hastalanıyorsa, manevî bedenimiz hükmünde olan imanımızda aynı şekilde iman hakikatlerine her an muhtaçtır.
Peygamber Efendimiz insanın her an iman hakikatlerine muhtaç olduğunu şu şekilde beyan ediyor:
“İmanınızı ‘Lâ ilâhe illallah’ sözü ile tecdit ediniz ve yenileyiniz.” (Müsned , II/359; et-Terğib ve’t- Terhib, II/415)
“İmanınızı yenileyin."
"Yâ Rasûlallah, îman da eskir mi?"
"Evet! Elbisenin eskidiği gibi içinizdeki iman da yıpranır ve eskir. Kalbinizdeki imanı yenileyin."
"İman nasıl yenilenir ey Allah’ın Rasûlü?""Kelime-i Tevhîd (Lâ ilâhe illallah) ile." (Müsned, II/359; et-Terğîb ve’t- Terhîb, II/415)
Nefis, heva, vehim ve şeytan az çok her insanda hükmetmekte; çok vakit insanın imanını rencide etmek için gafletinden istifade etmekte, ona pek çok hile, şüphe ve vesvese vererek iman nurunu kaplamaktadır. Onun için, her gün, her saat, hatta her vakit, imanı cilalamaya ve parlatmaya ihtiyaç vardır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü