"Onun marifetiyle elemler lezzetlere inkılap eder. Evet, onun marifeti olmazsa, ulum evhama tahavvül eder. Hikmetler illet ve belalara tebeddül eder. Vücut ademe inkılap eder..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Onun marifetiyle elemler lezzetlere inkılap eder. Evet, onun marifeti olmazsa, ulum evhama tahavvül eder. Hikmetler illet ve belalara tebeddül eder. Vücut ademe inkılap eder. Hayat ölüme ve nurlar zulmetlere ve lezâiz günahlara tahavvül eder." (Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Hubab)
“Evet, onun marifetiyle elemler lezzetlere inkılap eder.”
Marifet, kısaca Allah’ı, Kur’ân’ın bildirdiği ve Allah Resulünün (asm.) talim ve tarif ettiği gibi tanıma demektir.
Allah’ı Hakîm ve Rahîm olarak tanıyan bir insan, bu dünya imtihanında çektiği sıkıntıları, hastalıkları, maruz kaldığı musibetleri birer imtihan vesilesi olarak değerlendirir ve sabrettiği takdirde büyük mükâfata nail olacağına inanır. Yine bu ıstırapların onun günahlarına kefaret olduğunu, derecesini artırdığını, kalbinin dünyaya fazla meyletmesini engellediğini düşünmekle manevi lezzetler alır.
Üstad Hazretleri hastalıklara sabretmenin; “menfi ibadet” olduğunu beyan eder.
Mümin her şeyin tedbir ve dizgininin Allah’ın kudret elinde olduğunu bildiği için, hiçbir şeyden endişe ve telaş etmez.
“Evet, onun marifeti olmazsa, ulum evhama tahavvül eder.”
Bir varlığı Allah’ın eseri olduğunu hiç düşünmeden inceleyen kişinin, o şey hakkındaki bütün malumatı hakikatte birer vehim olmaktan ileri gitmez.
Mesela; gezegenlerin Güneş etrafındaki hareketi cazibe vb. kanunlarla izah ediliyor. Ancak bu hikmetli ve çok maslahatlı olan hareket, şuursuz kanunlara havale edilemez. Eğer bir kanun koyucu, her şeyi tedbir ve idare eden tek bir ilah kabul edilmezse, her şey şuursuz kanunlardan bilinir ve beklenir. Şuursuz kanunların nerede, ne zaman ve ne yapacağı ise belli değildir.
"Hikmetler illet ve belalara tebeddül eder. Vücut ademe inkılap eder. Hayat ölüme ve nurlar zulmetlere ve lezâiz günahlara tahavvül eder."
Allah’ı tanımak iman ile olur, iman bir kalbe girdiğinde ise bir iksir ve ilaç gibi elem ve acıları lezzete dönüştürür.
Mesela, imansız bir gözle kabre ve ölüme bakıldığında ölüm hiçlik ve yokluk, kabir ise karanlık ve dipsiz bir kuyu şeklinde algılanır. Bu da insanın kalbinde ve ruhunda müthiş bir elem ve azaba sebebiyet verir. Ama imanın gözü ile bakıldığında, ölüm ebedi bir yaşamın başlangıcı olur. Kabir de cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüşür ve bu bakış insanın kalbinde ve ruhunda muazzam bir neşe ve huzura dönüşür.
İman öyle bir iksir ve bir devadır ki, ilimleri evham olmaktan çıkarıp kesin ve neşe veren bir ilme yani marifete dönüştürüyor. Fen ilimlerinin tespit ettiği bilimsel veriler aslında ilahi isimlerin eşya üzerindeki birer tecelli ve nakışlarıdır. Bu veriler ile ilahi isimler arasında bir bağ ve ilişki kurulmazsa, o ilimler yani bilimsel tespitler köksüz, anlamsız ve hatta bazen insana acı ve azap veren verilere dönüşür.
Mesela, elimizde gezinen milyonlarca mikrobu fen bilimleri keşfetti. Bu bilgi, iman ile yoğrulmazsa insan her an "Bu mikrop bana ve hayatıma zarar verir." endişesi ile korku içinde yani evhamla yaşamaya başlar. Oysa o mikrobun dizginini elinde tutan bir sahibinin olduğu iman ile bilinse, mikrobun varlığını bilmek evham olmaktan çıkar, hatta hayret veren bir tefekküre dönüşür.
Hastalıklar ve belalar iman gözü ile bakıldığında insana birçok şeyin değer ve kıymetini ihsas ettiren birer hikmet iken, imansız bakıldığında ise insanın maddi hayatını zehir edip tadını kaçıran anlamsız bir bela ve düşmana dönüşüyor.
İmansız bakıldığında, varlık yokluğa doğru ilerleyen bir idamlık mahkûm gibi görünür. İmanla bakıldığında ise hiçbir şey yok olmuyor varlık sahnesinde vazifesini bitirdikten sonra ebedi âleme akıp orada kalıcı bir levhaya dönüşüyor.
İmansız bir gözle bakıldığında hayat, yok olmaya mahkûm geçici bir varlık, nurlar karanlığa dönüşmeye aday geçici bir ışık, lezzetler ise günaha -yani ünsiyet ve ülfetten gelen bir ayrılma- dönüşüp azaba yol açar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü