"İmanın o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir esmâ-i İlâhiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatleriyle alâkadar çok hakikatleri var..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İkinci Cihet: İman, yalnız icmâlî ve taklîdî bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki aynada görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir esmâ-i İlâhiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatleriyle alâkadar çok hakikatleri var ki, 'Bütün ilimlerin ve mârifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve burhanlı mârifet-i kudsiyedir.' diye ehl-i hakikat ittifak etmişler."(1)
İman hakikatlerinin çok aksamı vardır. Allah’ın her bir ismi bu hakikatlerin bir konusudur. Her bir İlahî isim imana açılan bir pencere gibidir. İnsan o isim penceresinden baktığı zaman Allah’ı farklı bir ismi ile tanır ve marifet kazanır.
İşte ilimlerin esası, Allah’ı hakikî manada tanımanın ve insanın kemalat kazanmasının yolu imandır. Böyle bir imanı kazanmak ise ancak bu isimler penceresi ve bu pencerelere bağlı olan hakikatleri talim etmek ile mümkündür.
Mesela, Şâfi ismi hem Allah’ı tanıtan bir penceredir; hem de Tıb ilminin esası ve temelidir. Düalist felsefenin iddia ettiği gibi iman esasları fen ilimleri ile alakasız değildir.
"Her bir fennin bir hakikat-i âliyesi var ki, o hakikat bir ism-i İlâhîye dayanıyor... (20. Söz)
Kâinatta ne varsa, Esma-i İlahiyeye ayinedir. Çünkü “hakiki hakaik-i eşya, Esma-i İlahiyedir.” Yani her mahlûkun mahiyeti ve hakikati bir isme dayanır. İşte Fenler de bu hakikate mazhar olduklarından dolayı, onların da nokta-i müntehası, Esma-i İlahiyedir. Şâyet o fenle alakadar kişiler, o fennin gözü ve gözlüğü ile o esmâyı okuyabilmişlerse, o zaman o fen kemalini bulmuş olur.
Yoksa o fen ve san’at, o esmanın gizlenmesini ve görünmemesini temin eden bir perde ve gölge olur. Mesela Tıb ilmi "Şâfi" isminin mazharıdır. O fennin kemali, Şâfi isminin mazharı olmakla meydana çıkar. Şâyet bu fenden Şâfi ismine ulaşılamıyorsa, o zaman tıp ilmi ayna olmaz; gölge ve perde olmuş olur.
(1) bk. Emirdağ Lahikası-I, 63. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü