İnsan bu dünyada, Allah'a ya da diğer iman rükünlerine hakkalyakin olarak iman edebilir mi? Eğer iman edebilirse nasıl olur, misaller verebilir misiniz? Bu konunun Risale-i Nur'da geçtiği yer var mı?
Değerli Kardeşimiz;
Zaten imanın mertebe ve dereceleri bu dünya hayatı ile ilgilidir. Öbür dünyada, inandığımız her şey ayan beyan olacağı için, imanın mertebe ve dereceleri orada zevk ve lezzet makamlarına dönüşecektir. Yani bu dünyada imanı hakkelyakin olanlar, öbür dünyada bu derece nispetinde bir makamda olacaklar demektir.
İmanın dereceleri vardır. Peygamberlere ve büyük zatlara daha çok nasip olsa da imanın hakkal yakin mertebesi bu dünyada tahakkuk etmektedir. İmanın hakkelyakin derecelerinin bu dünyada da olacağına Üstad Hazretlerinin şu izahları çok açık bir şekilde işaret ediyor:
"İkinci Cihet: İman, yalnız icmâlî ve taklîdî bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki aynada görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir esmâ-i İlâhiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatleriyle alâkadar çok hakikatleri var ki, 'Bütün ilimlerin ve mârifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve burhanlı mârifet-i kudsiyedir.' diye ehl-i hakikat ittifak etmişler."
"Evet, iman-ı taklidî, çabuk şüphelere mağlûp olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratip var. O meratiplerden ilmelyakîn mertebesi, çok burhanlarının kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman bir şüpheye karşı bazan mağlûp olur."
"Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de aynelyakîn derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. Belki esmâ-i İlâhiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur'ân gibi okuyabilecek derecesine gelir."
"Hem bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zatlara şübehat orduları hücum da etse bir halt edemez. Ve ulemâ-i ilm-i kelâmın binler cild kitapları, akla ve mantığa istinaden telif edilip, yalnız o mârifet-i imaniyenin burhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatin yüzer kitapları keşfe, zevke istinaden o mârifet-i imaniyeyi daha başka bir cihette izhar etmişler. Fakat, Kur'ân'ın mucizekâr cadde-i kübrâsı, gösterdiği hakaik-i imaniye ve mârifet-i kudsiye, o ulemâ ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir."
"İşte, Risale-i Nur bu cami ve küllî ve yüksek mârifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur'ân aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur'ân ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur'ân nuruyla vesile olsun."
"Hadîs-i şerifte vardır ki: 'Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır.'; 'Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlı olur.' Hattâ Nakşîlerin hafî zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir."(1)
(1) bk. Emirdağ Lâhikası-I, 63. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü