"İnsan ne kadar câhil ve gafildir. Ne kadar yolunu şaşırmış, nefsine zarar veriyor. Dokuz vecihle menfaatı muhakkak, yalnız bir vecihle zararı mevhum olan büyük bir hayr-ı azîmi terk, dalâleti irtikâb eder..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! İnsan ne kadar câhil ve gafildir. Ne kadar yolunu şaşırmış, nefsine zarar veriyor. Dokuz vecihle menfaatı muhakkak, yalnız bir vecihle zararı mevhum olan büyük bir hayr-ı azîmi terk, dalâleti irtikâb eder. Evet, sofestaînin bir şübhesi için, binlerce menfaat delilleri olan hidayeti terkediyor."
"Halbuki insan çok vehham, ihtiyatlı olduğuna nazaran, dünyevî bir işte onda bir zarar ihtimâli varsa içtinab eder. Âhiret işi olursa onda dokuz zarar ihtimâli olduğu halde, içtinab etmez. İşte cehalet bu kadar olur."(1)
Birinci cümlede geçen “nefis” kelimesi “zat, kendi” mânasınadır; kötülüğü emreden nefs-i emmare demek değildir. Bilindiği gibi insanın beden ve ruhunun ikisine birden nefis denilir. Nitekim Altıncı Söz’e konu olan âyet-i kerimede mealen şöyle buyurulur: “Muhakkak, Allah mü’minlerden nefislerini ve mallarını cennet karşılığında satın aldı.” (Tevbe Suresi,111)
Âyette geçen nefis kelimesi beden ve ruhu, mal ise bunların dışındaki varlıkları, makamları, servetleri içine alır. Yani, Allah mü’minlerden hem onlara ihsan ettiği dâhilî nimetlerini yani gözlerini, kulaklarını, akıllarını, kalplerini, hem de servet ve makam gibi haricî nimetlerini kendi rızası istikametinde kullanmalarını istemekte, buna uymaları halinde kendilerine cenneti ihsan edeceğini haber vermektedir.
Hidayet; “hayr-ı azîm”dir. Bunun zıddı ise dalalettir ve şerr-i azimdir.
Fatiha sûresinden açıkça anlaşıldığı gibi, hidayet sırat-ı müstakimdir, her türlü aşırılıktan uzak olan istikamet yoludur. Bunun zıddı ise aynı surede mağdubların (kahra ve gazaba uğrayanların) ve dâllinlerin (dalalete girenlerin) yolu olarak gösterilmiştir.
İstikamet yolu iman yoludur, ibadet yoludur, ahlâk ve adalet yoludur. Bu yol bir başka âyet-i kerimede; “peygamberlerin, sıddıkların, şüheda ve salihlerin yolu” olarak tarif edilmiştir. O muhterem ve sevgili zevatın izinde gidenler ebedî saadete ererler, dalâlet yolunda gidenler ise ebedî azap beldesine varırlar.
Soru metnindeki “onda dokuz” nisbeti birçok risalede geçmektedir. İstikamet yolu yüzde yüz hak yoludur, ancak onda gidenlerin bir gün nefis ve şeytana uyup yoldan çıkmaları da mümkündür. Keza, dalâlet yolu da yüzde yüz yanlış olmakla birlikte, onda giden kimselerin de bir gün tövbe kapısını çalmaları, hakkı ve doğruyu bulmaları mümkündür. Bu sebeple mü’min havf ve reca arasında bir ömür geçirir. Yani ne kadar ibadet ederse etsin, cennetini garanti görmez, Allah’ın azabına uğramaktan korkar. Keza, nefsine uyarak ne kadar günah da işlerse işlesin Allah’ın rahmetinden ümit kesmez, reca/ümit kapısını kendisine kapamaz.
Bir talebe okuldan kaçmanın, ders çalışmamanın, yönetmeliklere uymamanın kötü olduğunu, neticesinin okuldan atılıp işsiz kalmak olduğunu çok iyi bildiği halde, nefsine uyup ve şeytanın vesvesesine kapılıp kumarhaneye yahut bir başka sefahet menziline gidebilmektedir. Burada hissin akla galip gelmesi söz konusudur. Bir mü’min de o talebe gibi, hidayetin binlerce delilini bildiği halde, bazen; “sofestaînin bir şübhesi için, binlerce menfaat delilleri olan hidayeti terk” edebiliyor.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Habbe, Zeylü'z-Zeyl.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü