"Hayatı veren Odur. Ve hayatı rızıkla idame eden de Odur. Ve levazımat-ı hayatı da ihzar eden yine Odur. Ve hayatın âli gayeleri Ona aittir ve mühim neticeleri Ona bakar; yüzde doksan dokuz meyvesi Onundur." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Hayat ruhun bir sıfatıdır. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra da hayatiyetini devam ettirir.

İlâhî bir kanun ve Rabbanî bir san’at olarak insan ruhu ile bedeni arasında akıl almaz derecede mükemmel bir alâka kurulmuştur. Beden kâinatın bir meyvesi olduğu için kâinatın daha alt derecede meyveleri olan bitkilerle yahut hayvanî gıdalarla beslenmektedir. Ve ruh, insan bedenindeki varlığını sürdürmesi için bedenin rızık ile beslenmesine muhtaçtır. Hayatın, su gibi, hava gibi, gece-gündüz gibi, bahar gibi ihtiyaçları o hayatı yaratan Allah’ın rahmetiyle, inayetiyle ve kudretiyle görülmektedir.

"Hayatı veren Odur. Ve hayatı rızıkla idame eden de Odur. Ve levazımat-ı hayatı da ihzar eden yine Odur."

Kâinatı büyük bir fabrika olarak düşünür isek, bu fabrikanın en mühim mahsullerinden birisi hayattır. Zira kâinattaki bütün çarkların ve unsurların hayat etrafında dönmesi gerekir ki hayat teşekkül edebilsin.

Mesela, hayatın teşekkülünde toprak, su, güneş, hava lazımdır. Bunlardan birisi olmazsa hayat olamaz. Demek kâinatı istila eden dört ana unsur olmadan, hayat hâsıl olmaz. Demek hayatı yaratan Zat'ın bütün kâinata ve içindeki unsurlara hükmedip tasarruf etmesi gerekiyor. Yoksa hayatın yaratılması mümkün değildir. Demek hayatı verebilecek Zat’ta sonsuz ilim, mutlak irade ve nihayetsiz kudret olması gerekir. Zira hayatta öyle bir kudret ve ilim mührü vardır ki, kimse bu mührü taklit edemez.

Hayatı vermek için bütün kâinata hükmedip tasarruf etmek gerekiyordu. Demek hayatı vermek mânasında çok kuvvetli bir tevhid ve vahdet mührü var. Aynı şekilde hayatı verdikten sonra rızık ile hayatı devam ettirmek için rızkın bütün vasıtalarına hükmetmek ve onları sevk etmek iktiza ediyor. Demek hayatı vermekle iş bitmiyor, hayatın devamı için gerekli olan rızkı da tasarruf elinde bulundurmak gerekiyor.

"Hayatın âli gayeleri Ona aittir ve mühim neticeleri Ona bakar; yüzde doksan dokuz meyvesi Onundur."

“Hayatın âli gayeleri” Allah’ın Zât-ı Akdesi ile beraber isim ve sıfatlarının talimidir. Kâinat, Allah’ın kendi hüner ve maharetlerini teşhir ettiği bir saray olduğu gibi, hayat da Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ile cevelan ettiği câmi’ bir aynadır.

Hayat öyle bir macundur ki, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını kendinde harmanlayıp yoğurmuştur. Hayata tefekkür ile bakan bir mütefekkir, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını hayat üzerinde okuyup görebilir. Böyle olunca, hayatın en büyük ve yüksek gayesi, san’atkârını seyircilerine tarif ve talim ettirmektir.

Bir canlının hayatının idamesi için, bütün kâinat çarklarının mükemmel bir şekilde işleyip hareket etmesi gerekir. Hayat, kâinatın umumundan süzülüp gelen câmi bir aynadır. Bu aynada Allah’ı hakkı ile tanıttırıp iman ettirmek, hayatın en büyük ve yüksek bir gayesi hükmündedir.

Yüzde doksan dokuz, “çok büyük bir nisbette, kahir ekseriyetle” mânasındadır. Yani bir varlığın yaratılış gayesinin büyük ekseriyeti, Cenab-ı Hakk’ın o varlığı esmâsının bir tecelligâhı olması cihetiyle bizzat seyretmesidir. Buna “fiilen bilme” denilmektedir. Mesela Cenab-ı Hak bir meyveyi bütün hususiyetleriyle bilmekte ve öylece yaratmaktadır. Bu meyve yaratılmadan önce de yaratıldıktan sonra da Allah’ın ilminde mevcuttur. Bu iki bilme arasındaki fark Nur’un bir dersinde geçen “fiilen bilme” ifadesiyle anlaşılıyor. İlm-i İlahîdeki elmanın yaratılmış elmadan en mühim farkı onda sadece Alîm isminin tecellî etmesidir. Rezzâk ismi, Latif ismi, Kerim ismi o mahiyette tecellî etmez. İşte Cenab-ı Hakk’ın eşyayı bütün hususiyetleriyle yaratmasıyla onlarda, o şeyin mahiyetlerine göre, birçok esmâ tecelli etmektedir. İşte eşyanın yaratılmasındaki en büyük hikmet Üstadın yüzde doksan dokuz diye ifade ettiği bu hâkim gayelerdir.

Yaratılan her şey Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin tecellisine mazhar olmakla birlikte, bu mazhariyet en ileri derecesiyle insanda kendini gösterir. Zira insan ahsen-i takvimde yaratılmıştır. Bütün esmâya mazhar olan bu varlık aynı zamanda ona nezaret eden meleklerin de bir seyrangâhı olmaktadır. Bu iki mühim gayeye hizmet etmesine bir mükâfat olarak da dünya hayatından bir lezzet almakta, nimetlerden faydalanmaktadır. Bunlar ise ancak yüzde bir nisbetindedir.

İnsan bedeni hakkında sadece iki hakikati şöyle bir hatırlayalım: Kılcal damarlarla birlikte bütün damarların uzunluğu yüz bin kilometredir. Ekvatorun uzunluğu ise kırk bin kilometre. Yani, damarlarımızın uzunluğu ekvatorun iki buçuk katı kadar.

Keza bir insanda bir saniyede elli milyon hücrenin öldüğü söyleniyor. Bir o kadar da yaratıldığına göre insanın hücre âlemi her saniyede, öldükten sonra dirilmenin elli milyon misalini sergiliyor demektir.

İnsanın ne kendisi ne de başkaları bu harika tabloyu her an izlemekten çok uzaktırlar. İnsan bedenindeki böyle nice hâdiseleri bizzat Cenab-ı Hak yaratmakta, bilmekte ve müşahede etmektedir.

Bu hâsıl olan hikmet ve neticelerin hepsi de Allah’ın bir isim ya da sıfatına dayanıyor. Böylece hayat binlerce hikmet ve netice dili ile Allah’ın binlerce isim ve sıfatlarını izhar ve ilan ediyor

Farzları yerine getirmek, yolu yüzde yüz necat verir, ama farzları yapan kişi yüzde yüz necat bulur, denilemez. Zira bir insan, hayatını farzlara uyarak geçirmiş olsa bile, yüzde yüz kurtuldum, diyemez. Çünkü insanın son durumunun nasıl olacağını Allah bilir.

İslamiyet yüzde yüz kurtuluş yoludur, ama o yolda yürüyen Müslüman için böyle bir kesinlik söz konusu değildir. Öyle de, küfür yolu, yüzde yüz helak yoludur, ama o yolda yürüyen kâfir veya fasık için durum öyle değildir, "Bir ihtimal kurtulabilir" diyebiliriz.

Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) şöyle buyuruyor:

"Sizden bir kimse cennet ehlinin amellerini öyle işler ki, kendisi ile cennet arasında sadece bir arşın mesafe kalır; derken kitabın hükmü ön plana çıkar ve o kimse bu sefer cehennem ehlinin amellerini işlemeye başlar ve cehenneme girer."

"Yine bir kimse cehennem ehlinin amellerini öyle işler ki, kendisi ile cehennem arasında sadece bir arşın mesafe kalır; derken kitabın hükmü ön plana çıkar ve o kimse cennet ehlinin amellerini işlemeye başlar ve cennete girer." (Buhari, Bediü'l-Halk 6)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Vbdestabe
derlerya;sözün bittigi yer. o kadar güzel izah etmişsinizki eklenecek söylenecek birşeyler bulamıyorum. Allah cümlemizi İlim Nuruyla nurlandırsın
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ERGİNARDAHANİ

"Zira hayatın asıl ve yüksek gayesi, sanatkarına bakan vechidir. Sen ona bak, ona yönel"

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
turkkamuran

Sozlerin bittiği yerde diğer kitaplar başlar

 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...