İslamiyet'in genel akidesine ters olan Şialık ya da Vehhabilik ehl-i necat olabilir mi? Üstad'ın bu konudaki görüşü nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Peygamber Efendimiz (asm.):
"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası ehl-i necat olacaktır." buyurmuş.
Ashab; “Ya Resûlâllah, o kurtulan fırka hangi fırka olacaktır?” diye sormuş
Resulullah Efendimiz (asm.) şöyle cevap vermiş: “Benim sünnetimden şaşmayanlar kurtulanlardan olacaktır! Yâni Ehl-i sünnet ve cemaat mensuplarıdır."
Hz. Peygamber (asm) Ebû Hureyre'den rivâyet edilen bir hadislerinde şöyle buyurur:
"... Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, kurtuluşa eren fırka (Fırka-ı Naciye) dışında kalan yetmiş iki fırka Cehenneme gidecektir."(1)
Bu hadislerden de anlaşılacağı üzere, Ehl-i sünnetin dışındaki sapkın bid'at fırkaları ehli necat değil, ehli ateştirler. Yalnız ehli ateş olmaları ehli küfür olup ebedî cehennemde kalacakları manasında değildir. Bid'at fırkaları İslam dininin temel ve muhkem konularını inkâr etmedikleri müddetçe kâfir sayılmazlar. Onlarda Müslümanlardır; lakin Peygamber Efendimizin (asm) mübarek sünnetini kendi hevalarına göre yorumlayıp, bozdukları için ateşe müstehak oluyorlar, fakat küfre girmedikleri için ateşte ebedi kalmazlar.
Şâyet bid'at ehli birisi imanla kabre girerse, sadece savunduğu bid'at fikrinden dolayı azap görecek, cezasını çektikten sonra kurtulacak, yani cehennemde ebedî kalmayacaktır. Bu noktadan düşünecek olursak, netice itibari ile ehli necat sayılabilirler. Yalnız Ehl-i sünnetin büyük âlim ve müçtehitleri, bid'at üzere yaşamanın, kabre imansız girme tehlikesini çoğalttığını da bildirmişlerdir. Bu sebeple bid'at fikirlerden; yılandan, akrepten çekindiğimiz gibi çekinmemiz lazımdır. Şia ve Vehhabilik ehli bidattır, çok noktalarda sünnete aykırı gitmişlerdir, bu nedenle ehli necat değildirler. Üstad bu iki mezhebi ehli bid'at olarak değerlendiriyor.
Üstadın bu iki mezhep hakkındaki bazı ifadeleri şöyledir:
"Şimdi Haremeyn-i Şerîfeyne hükmeden Vehhâbîler ve meşhur, dehşetli dâhîlerden İbnü't-Teymiye ve İbnü'l-Kayyim-i Cevzî'nin pek acip ve cazibedar eserleri İstanbul'da çoktan beri hocaların eline geçmesiyle, hususan evliyalar aleyhinde ve bir derece bid'alara müsaadekâr meşreplerini kendilerine perde yapmak isteyen, bid'alara bulaşmış bir kısım hocalar, sizin, muhabbet-i Âl-i Beytten gelen ve şimdi izharı lâzım olmayan içtihadınızı vesile ederek hem sana, hem Nur şakirtlerine darbe vurabilirler. Madem zemmetmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i şer'î yok, fakat zemde ve tekfirde hükm-ü şer'î var. Zem ve tekfir, eğer haksız olsa, büyük zararı var; eğer haklı ise, hiç hayır ve sevap yok. Çünkü tekfire ve zemme müstehak hadsizdir. Fakat zemmetmemek tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü şer'î yok, hiç zararı da yok."(2)
"Hem, Vehhâbilik az bir fırkadır. Koca âlem-i İslâmın havz-ı kebiri içinde ya erir, ya itidâle gelir; çünkü menbâı hâriçte değil ki, âlem-i İslâmı bulandırsın. Menbâı hariçte olsaydı, çok düşündürecekti." (3)
İslam âleminin kahir ekseriyeti Ehl-i sünnettir, diğer cereyanlar marjinaldir ve sınırlıdır. Sosyoloji açısından büyük ve temel olan sınırlı olanı zamanla yer bitirir. Nitekim tarihte buna benzer onlarca cereyan Ehl-i sünnet potası içinde eriyip gitmişlerdir.
Mesela, bir dönem Mutezile mezhebi siyasî iktidarı da arkasına alarak çok tesirli ve güçlü bir cereyan teşkil etti, ama ömrü yüz seneyi geçmedi ve Ehl-i sünnet potası içinde eriyip gitti. Şimdi ismi sadece ders kitaplarında ve Ehl-i sünnet kaynaklarında geçmektedir.
Selefilik cereyanı siyasîdir, muvakkattır, kökleri derinde değildir; dolayısı ile bitip tükenmeye mahkûmdur.
(1) Ebu Davud, Sünnet, Hadis no: 4597, IV/198; İbni Mace, Fiten, 17, Hadis no: 3991, 3992, 3994, 3995, II/1321-1323; Darimí, Siyer, 75, 2521, II/158; Tirmizí, İman ,18, Hadis no: 2640, V/25.
(2) Emirdağ Lâhikası-I, (152. Mektup)
(3) age., (107. Mektup)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Cevap için tıklayınız