"İsraf ve hırs ile sa’y-i helâli bırakarak, her kapıya başvurup, tembelkârâne ve zâlimâne ve müştekiyâne hayatını geçirir, belki öldürür." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İsraf; ölçüsüz ve lüzumsuz harcama yapmaktır.
“Evet, hangi müsrif ile görüşsen şekvalar işiteceksin. Ne kadar zengin olsa da, yine dili şekva edecektir. En fakir, fakat kanaatkâr bir adamla görüşsen; şükür işiteceksin.” (Lem’alar, 19. Lem’a)
Desinler belası, moda safsatası ve başkalarını taklid yüzünden âdeta tüketim çılgınlığı yaşanmaktadır. “Yiyin, için; fakat israf etmeyin.” (Araf Suresi, 7/31) ayeti israftan kaçınmamızı emretmektedir.
Nimetlerden imkânlar dâhilinde faydalanmak, israfa ve aşırıya kaçmamak lazımdır. İsraf eden adam nimeti o andaki ihtiyacını gören basit bir eşya olarak görür. Bu yüzden nimete gereken kıymet ve hürmeti göstermez. Halbuki nimeti iktisad ile kullanan bir insan ona kıymet vermiş, hürmet etmiş, şükretmiş ve onun Rabbinin bir hediyesi ve ikramı olduğunun şuuruna varmış olur.
Ferdî ve içtimaî hayatın en büyük düşmanı sefahet ve israftır. İsraf, iflasın anası; iktisad ve kanaat; refah ve huzurun kaynağıdır. İktisatla yaşamayı kendine prensip edinen kimsede, israf ve hırs olmaz.. İsraf ve hırs, çalışma, alın teri ve helal kazancın can düşmanlarıdır.
“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm, 53/39)
Ayeti de bu inceliğe işaret ediyor. İsraf ve hırs insanlık trenini raydan çıkaran iki büyük düşman ve iki büyük hastalıktır.
Hırs; daha fazla mal elde etmek için helal ve meşru yolları bırakıp çalışmadan, alın teri dökmeden kısa yoldan zengin olma arzusudur.
Hırs; sebebler zincirini atlayarak, neticeye kısa yoldan ulaşma gayretidir. Tarlayı ekmeden, sulamadan mahsulatı arzulamak gibi bir histir.
Hırs; mal, mülk, evlat ve makam gibi şeyleri şiddetle istemek; onlara müfridane temayül içinde olmaktır.
Hırs; sonu gelmeyen arzu ve açlıktır.
Hırs; insanın istikametten uzaklaşıp gayr-i meşru yollara sapmasına sebep olan en kötü hasletlerden biridir.
Hırs; aileleri perişan eder, yuvaları yıkar ve şirketleri batırır. Hiç şüphesiz ki, günümüzdeki birçok sıkıntıların, huzursuzlukların ve iflas hâdiselerinin arkasında yatan en mühim sebeplerden biri hırstır.
Hırs, kişinin faiz, israf ve kumar gibi günahlara girmesine sebep olur.
Hırs, insanın kalbini yakan hased ve adavete götürür.
Hırs, kalpleri karartır, kaderi tenkid ettirir, duyguları dumura uğratır.
Hırs kişiyi felakete sürükler, hayatı zindan ettirir. Derler ya; “Hırs atına binen, gözünü cehennemde açar.”
Hırs insanı doyumsuz ve şükürsüz yapar. Hırslı olan kişi elindekini kâfi görmez, gözünü hep yukarılara diker.
İnsanın fıtraten hırslı yaratıldığı bir ayette mealen şöyle ifade edilmektedir: “Gerçekten insan, pek hırslı yaratılmıştır.” (Mearic Suresi, 70/19)
Resul-i Ekrem Efendimiz (SAV.) de hırsın ne kadar zararlı olduğunu şöyle ifade etmektedir.
“Bir koyun sürüsünün üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsının dine olan zararından daha ağır değildir.”
“Âdemoğlu yaşlanır, fakat ondaki iki şey gençleşir: Mal üzerine hırs ve ömür üzerine hırs.”
“Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü ister. Onun gönlünü (gözünü) topraktan başka bir şey doldurmaz.”
Bir insan, kendi hakkında neyin hayırlı, neyin şer olduğunu bilemez. Hz. Musa’nın hem akrabası hem de eniştesi olan ve ısrarla zenginlik isteyen Karun’un elim akıbeti hepimiz için ibretli bir ders olmalıdır.
Yine zengin olmak için Resul-i Ekrem Efendimizden (SAV.) ısrarla dua isteyen, büyük bir servete sahip olduktan sonra da gözünü mal hırsı bürüyüp zekâtını dahi vermeyen Sa’lebe’nin düştüğü acı durum da alınması gereken büyük bir ders-i ibrettir.
Evet, dünya bir imtihan yeri olduğu için Cenab-ı Hak (c.c) kullarından bazılarını zenginlikle, bazılarını da fakirlikle imtihan eder. Elindeki nimetleri kifayetli görmeyen kimseler hırs gösterir ve şükretmezler.
Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle ifade eder:
“Şükrün mikyası; kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir. Evet, hırs; şükürsüzlük olduğu gibi, hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vasıta-i zillettir.” (Mektubat)
Yüce Allah’ın ihsan ettiği bütün hasletler yerinde kullanılırsa insanı dünya ve ahiret saadetine nail eder. Diğer duygular gibi, hırs da fani, geçici ve kararsız dünya hayatı için değil; ebedî bir hayatı kazanmak için verilmiştir.
“İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı taleb ve hâkeza şedid hissiyatlar, umûr-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı, şiddetli bir surette fâni umûr-u dünyeviyeye tevcih etmek, fâni ve kırılacak şişelere, baki elmas fiyatlarını vermek demektir.” (Mektubat)
Hırslı insanlar asla ve kat’a muvaffakiyet elde edemez, maksuduna erişemez ve çoğu şeyden mahrum kalırlar. Zira neticeyi almak için, neticeye takılmış sebepleri birer birer aşmak gerekiyor. Bunlardan birisini atlasa, netice hâsıl olmuyor. Bu da neticeden mahrum kalmasına sebep oluyor. Netice hâsıl olmayınca da, içtimaî hayatta keşmekeşlik ve fitne çıkar. İnsan kısa yoldan zengin olma hevesi ile haram yollara girse, ticaret erbabı olanlar faize bulaşsa, ihtikârlık yapsa sonu felaket olur ve iflas eder.
Hırs gösteren israf eden kişi, başka insanların hakkına girmekten sakınmaz. İsraf ve hırs girdabına kapılmış insanlar haram yollarla hedefine koşarlar ve bu yolda giderken çok masum ve mazlum insanlara da zarar verirler. Elde ettikleri haram malı da kalp ve gönül huzuru ile tüketemezler, mütemadiyen hallerinden şikâyet edip huzur içinde yaşayamazlar. Bedenleri belki lüks ve konfor içinde olabilir, ama ruhları ve vicdanları bundan asla hoşnut değildir.
Netice olarak, hırs nasıl kötü bir haslet ve sonu felaket ise, tevekkül ve kanaat de tam tersi olarak, bir rahmettir ve insicamdır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü