"İşte bu şiddetli ölümle hilkat bayılır, kâinat yayılır, hilkatin yağı ayranı biribirinden ayrılır." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İşte bu şiddetli ölümle hilkat bayılır, kâinat yayılır, hilkatin yağı ayranı biribirinden ayrılır; Cehennem, maddesiyle, aşîretiyle bir tarafa çekilir; Cennet de letafetiyle, lezaiziyle ve bütün güzel unsurlarıyla tecellî ve incilâ eder."(1)
Kâinatta imtihan muktezası olarak; iman ile küfür, hayır ile şer, güzel ile çirkin, iyi ile kötü hep iç içe girift bir şekilde bulunuyor.
İnsanların ölmesi ile nasıl imtihan bitiyor ve hesap başlıyor ise; aynı şekilde kıyametin kopması da kâinatın bir nevi ölümüdür. Ve kıyametten sonra kâinatın içindeki güzellikler, iyilikler, hayırlar ve mü’minler cennete, çirkinlikler, şerler, kötülükler ve kâfirler de cehenneme ayrıştırılacaklar.
Evet, bütün mahlûkat zaman nehrinde durmadan ebediyete doğru akıyor. Bu akışta insanların bir kısmı lütfu, bir kısmı ise kahrı netice verecek bir hayat sergiliyorlar. Ahsen-i takvimde yaratılan ve en üstün varlık olan insanın aklı, kalbi ve bütün duygu ve latifeleri ya cennet meyvesi ya da cehennem maddesi yetiştirmektedir. Her an ya cennete ya da cehenneme mahsul gönderiyoruz.
“Dünya âhiretin mezraasıdır.” Her nefesimiz, konuştuğumuz her cümle, atfettiğimiz her nazar, aklımızdan geçen her fikir, kalbimizin teveccüh ettiği her sevgi, ticaret hayatımızın her kârı, ömrümüzün her dakikası ya cennet yahut cehennem meyvesi verecek bir fidan gibidir. Kıyamet hâdisesiyle âhiret âlemine yapılan bu sevkiyat da son bulacaktır. Ya “Cennete layık bir kıymet” alıyoruz ya da Allah muhafaza “cehenneme ehil olacak bir vaziyete” düşüyoruz.
Dünya hayatında ekilen tohumlar, asıl meyvelerini âhirette verecek ve mahşer meydanında birbirinden ayrılacaklar. Tarlanın mahsûlü başka bir yerde sergilendiği gibi, insanların amelleri de âhirette sergilenecektir. Cennete layık meyveler bir tarafa, cehenneme layık olanlar da ayrı bir tarafa çekilecekler. Cennet bütün hayırların, güzelliklerin, kemallerin, hidayetlerin, nurların sergilendiği bir saadet diyarı olarak kendini gösterecek, cehennem ise bunların zıtları olan şerli neticelerle kaynaşacaktır.
Meselâ, iman nur, küfür ise zulmet olduğu için iman eden mü’minlerin diyarı olan cennet nur ve aydınlık olacak, küfür ehlinin diyarı olan cehennem ise tamamen zifiri karanlık bir âlem olacaktır. Hâsılı, bütün güzellikler cennette toplanacak, şerli ve zararlı her şey de cehennemde yer alacaktır. Cennette, muhabbet hâkim olacak, mü’minler Allah muhabbetini o âlemde çok ileri derecede tattıkları gibi, başta peygamberler olmak üzere sevilmeye layık bütün mübarek zevatla o âlemde ebediyen birlikte olacaklardır.
"Evet, Cennet-Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalının iki meyvesidir ve şu silsile-i kâinatın iki neticesidir ve şu seyl-i şuûnâtın iki mahzenidir ve ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudatın iki havuzudur ve lütuf ve kahrın iki tecellîgâhıdır ki, dest-i kudret bir hareket-i şedîde ile kâinatı çalkaladığı vakit, o iki havuz münasip maddelerle dolacaktır."(29. Söz)
Kâfirlerin ve münafıkların cehenneme atılmalarıyla onların şahsında sanki küfür de yanıp mahvolacak ve ortada küfür diye bir şey kalmayacaktır. Cehennemde küfür olmadığı gibi, küfür inancı taşıyan kimse de yoktur. Cehennem küfrü, isyanı, batıl itikadları temizlemiş olacak. Zira cehenneme inanmayanlar onun içinde yanmaktadırlar. Keza, inanmayan bir insan kabre girdiğinde sual meleklerine muhatap olacak ve meleklere inanmaması söz konusu olmayacak. Zâten, cehennemde de azap melekleri onlara meleklerin varlığını en acı bir şekilde gösterecekler. Cehennemde Allah’ı bilmeyen ve tanımayan kimse kalmayacak. Cennette de cehennemde de bütün insanlar Allah’ın iradesi tahtında yaşayacak, ya lütuf yahut kahra mazhar olacaklardır.
(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Sûresi, 25. Ayet Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü