"Itlak", "İhata", "Şümul" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Itlak salıverme, serbest bırakma demektir.

Istılahi olarak ise; “Kayıtsızlık, mutlak olma yani bir kayıt altına girmeme, engellenememe” demektir. Allah’ın bütün sıfatları mutlaktır yani o sıfatları icraattan ben edecek başka sıfatların olması muhaldir.

Diğer varlıkların zatları mümkin olduğu gibi sıfatları da sınırlı ve kayıtlıdır. Bu yönleriyle, mahlûkların sıfatları İlâhî sıfatlardan sonsuz derece uzaktır, yani onlara hiçbir cihetle benzemezler.

Şümul “içine alma”, ihata da “kuşatma” manasında kullanılır.

İhata da Cenab-ı Hakk’ın sonsuz ve nuranî olan bütün isim ve sıfatlarının her şeyi istisnasız kuşatması ve hariçte hiç bir şey bırakmaması demektir. Şayet bir şey hariç kalsa bu bir eksiklik ve kusur olacağı için, Allah’ın isim ve sıfatlarının keyfiyeti ile bağdaşmaz.

Şirk bir şeyin tedbir ve idaresine ortak olmak demektir ki, bu da ıtlak ve ihatanın esasına zıt bir durumdur. Yani Allah’ın kâinat üzerinde mutlak tedbir ve idaresinde şirke yer yoktur. Şayet kâinatta şirk varsa, Allah’ın kâinat üzerinde mutlak tedbir ve idaresi yok demektir. Hem şirkin hem de Allah’ın mutlak tedbir ve tasarrufunun kâinat üzerinde beraber olması iki zıddın cem olmasıdır ki, bu da muhaldir. Nasıl ışık ile karanlık aynı anda cem olamaz ise, şirk ile mutlak Ulûhiyet de cem olmaz ve olamaz.

Üstad bunları ilahi tasarrufları beyan ederken kullanır. Mesela İkinci Şua'da şöyle der:

"Amma, ıtlak ve ihata ve nihayetsizliğin vahdete şehadetleri ise; o dahi Siracünnur Risalelerinde tafsilen zikredilmiş. Bir muhtasar meali şudur: Madem kâinattaki ef'alin herbiri, kendi eserinin etrafa istilakârane yayılması ile her bir fiilin ihatasını ve ıtlakını ve hadsiz bulunduğunu ve kayıdsızlığını gösterir. Ve madem iştirak ve şirk ise, o ihatayı inhisar altına ve o ıtlakı kayıd altına ve o hadsizliği hadd altına alıp ıtlakın hakikatını ve ihatanın mahiyetini bozuyor."

"Elbette mutlak ve muhit olan o ef'alde iştirak muhaldir, imkânı yoktur. Evet ıtlakın mahiyeti, iştirake zıddır. Çünki ıtlakın manası, hattâ mütenahî ve maddî ve mahdud bir şeyde dahi olsa, yine istilakârane ve istiklaldarane etrafa, her yere yayılır, intişar eder. Meselâ: Hava ve ziya ve nur ve hararet, hattâ su, ıtlaka mazhar olsalar, her tarafa yayılırlar."

"Madem ıtlak ciheti, cüz'îde dahi olsa, maddîleri mahdudları böyle müstevli yapıyor. Elbette küllî bir ıtlak-ı hakikî, böyle hem nihayetsiz, hem maddeden münezzeh, hem hududsuz, hem kusurdan müberra olan sıfatlara öyle bir istilâ ve ihata verir ki, şirk ve iştirakin hiçbir cihet-i imkânı ve ihtimali olamaz."

"Elhasıl: Kâinatta görünen binlerle ef'al-i umumiyenin ve cilveleri görünen yüzer esma-i İlahiyenin her birinin hem hâkimiyeti, hem kibriyası, hem kemali, hem ihatası, hem ıtlakı, hem nihayetsizliği; vahdetin ve tevhidin gayet kuvvetli birer bürhanıdırlar."(1)

(1) bk. Şualar, İkinci Şua, İkinci Makam.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 7.304
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...