Kabre girmek için üç yol var. İkinci yolda haps-i ebedi, tecrid ve hapsi münferid tabirleri geçiyor. Üçüncü yolda ise idam-ı ebediden söz ediliyor. İdam-ı ebedî, yok olmak manasına geliyorsa bunu âhiret inancımızla nasıl bağdaştırabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
“Hapis ve idam” kelimeleri, dünyevî cezalar için kullanılmaktadır. Buradaki kullanımları ise mecazî manadadır.
Bu dünyada iman etmemiş olan yahut iman ettiği halde isyanların galebesiyle son nefesinde küfür üzere ölen kimseler, ebediyen cehennemde kalacaklardır. Bunun idam ile benzerliği şudur:
Hapis olan kimse, yirmi otuz yıl da hapishanede kalsa sonunda çıkıp dostlarıyla görüşme şansına sahiptir. İdam olan bir mahkûm ise, artık bütün sevdiklerinden ebediyen ayrılmıştır, hiçbirini görme imkânına sahip değildir.
Son nefeste imanla göçtüğü halde, mizanda günahları sevaplarından fazla gelen müminler de cehenneme girerler, ama cehennem onlar için bir hapishane gibi olur. Oradaki cezalarını tamamladıktan sonra cennete girme ve bütün dostlarıyla buluşma imkânına sahiptirler.
Küfür üzere ölen kişinin “idamını”, yokluğa mahkûm olmak şeklinde anlamamız mümkün değildir. Böyle bir yanlış telakkiye göre, cehennem sadece günahları sevaplarından fazla olan müminler için hazırlanmış olur. Hâlbuki cennet imanın meyvesi olduğu gibi, cehennem de küfrün meyvesidir. Kâfirler için hazırlanmış olan o azap beldesinde, günahları fazla olan müminler de bir süre hapsedileceklerdir.
“İman manevi bir tubâ-i cennet çekirdeğini taşıyor, küfür ise manevi bir zakkum-u cehennem tohumunu saklıyor.”(1)
(1) bk. Sözler, İkinci Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü