Kader hakkında herkes konuşabilir mi?
Değerli Kardeşimiz;
"Elhasıl: Eğer kader ve cüz-ü ihtiyariden bahseden adam, ehl-i huzur ve kemâl-i iman sahibi ise, kâinatı ve nefsini Cenâb-ı Hakka verir, onun tasarrufunda bilir. O vakit hakkı var kaderden, cüz-ü ihtiyariden bahsetsin. Çünkü madem nefsini ve her şeyi Cenâb-ı Hak'tan bilir; o vakit cüz-ü ihtiyariye istinad ederek mesuliyeti deruhte eder; seyyiata merciiyeti kabul edip Rabbini takdis eder, daire-i ubudiyette kalıp teklif-i İlahiyeyi zimmetine alır. Hem kendinden sudur eden kemalat ve hasenatla gururlanmamak için kadere bakar, fahr yerine şükreder. Başına gelen musibetlerde kaderi görür, sabreder."
"Eğer kader ve cüz-ü ihtiyariden bahseden adam ehl-i gaflet ise, o vakit kaderden ve cüz-ü ihtiyariden bahse hakkı yoktur. Çünkü nefs-i emmaresi, gaflet veya dalalet saikasıyla kâinatı esbaba verip Allah’ın malını onlara taksim eder, kendini de kendine temlik eder. Fiilini kendine ve esbaba verir, mesuliyeti ve kusuru kadere havale eder. O vakit, nihayette Cenâb-ı Hakka verilecek olan cüz-ü ihtiyari ve en nihayette medar-ı nazar olacak olan kader bahsi manasızdır. Yalnız, bütün bütün onların hikmetine zıt ve mesuliyetten kurtulmak için bir desise-i nefsiyedir."(1)
Kader ve cüz’i ihtiyari gibi imanın mühim mevzularını mütalaa edebilmek, doğru telakki etmek ve bu tefekkürden şer-i şerife uygun, hayırlı ve maslahatlı neticeler çıkarabilmek için kuvvetli bir imana, derin bir ilme, kalp ve gönül huzuruna sahip olmak gerekir.
Kader ve irade-i cüz’iyeye inanmanın esası şudur:
İnsanlar yaptıkları güzellik, hayır ve kemalattan dolayı gurura girip enaniyet batağına düşmemek için kadere iman devreye girer ve ona der ki, "Bütün iyilikler Allah’ın ihsanıdır, senin kesbin ile değildir."
Aynı o insanın hataları, isyanları ve kusurlar için de irade-i cüz’iye önüne çıkar ve der ki; "Bunların müsebbibi sensin. Kader-i ilahi bütün çirkinliklerden, noksanlıklardan münezzehtir. Mesuliyeti omuzuna al ve neticeye razı ol."
Kaderin bu ince sırrını anlamayan insanlar hadiselere hep nefis cihetinden bakarlar. Güzellikleri ve hayırları kendilerinden bilirler; şerleri ve çirkinlikleri -haşa- kadere vererek mesuliyetten kaçarlar. İşte bu tip insanların kader ve cüz’i ihtiyariden bahse hakları yoktur.
Bu gibi nakıs insanlar, daha ileri giderek âlemdeki diğer neticeleri ve hayırları da başka esbaba havale ederek şirke düşerler.
1) bk. Sözler, Yirmi Altıncı Söz, Birinci Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar