"Kâinatın en büyük neticesi olan haşir ve kıyametin tahakkukunu ve dâr-ı saadetin açılmasını istemektir." Zaten gerçekleşecek, Üstad neden bunların gerçekleşmesini istiyoruz, diyor?
Değerli Kardeşimiz;
"İstenilen şey, mesela, Makam-ı Mahmud, bir uçtur. Pek büyük ve binler Makam-ı Mahmud gibi mühim hakikatleri ihtiva eden bir hakikat-ı azamın bir dalıdır. Ve hilkat-i kâinatın en büyük neticesinin bir meyvesidir. Ve ucu ve dalı ve o meyveyi dua ile istemek ise, dolayısıyla o hakikat-i umumiye-i uzmanın tahakkukunu ve vücut bulmasını ve o şecere-i hilkatin en büyük dalı olan âlem-i bakinin gelmesini ve tahakkukunu ve kâinatın en büyük neticesi olan haşir ve kıyametin tahakkukunu ve dâr-ı saadetin açılmasını istemektir. Ve o istemekle, dâr-i saadetin ve cennetin en mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beşeriyeye ve daavat-ı insaniyeye kendisi dahi iştirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede azim bir maksat için, bu hadsiz dualar dahi azdır." (Şualar, Altıncı Şua)
Üstad'ımızın bu gibi değerlendirmelerinin arkasında, aslında çok büyük hakikatleri ihtiva eden konuları da müminlere düşündürme çalışması vardır. Allah'ın ilmi ezelidir, onun için geçmiş gelecek diye bir mefhum yoktur. Allah istikbalde yapılacak duaları da şimdiki zaman edasıyla bilir, görür ve işitir. Dolayısıyla bizim dualarımızın, ta ezele ta ebede uzandığının da dersini veriyor. Yani Allah'ın ezelden bizim yapacağımız duaları bildiğini, karşılığı olan cennet ve ebedi saadeti yarattığını da bu değerlendirmelerle anlamış oluyoruz.
Müminlerin bu dualarının zaman açısından neticeden sonra edilmiş olması, duanın kabulüne zıt değildir. Çünkü Allah’ın ilmi ezelî olduğu için, onun ilminde önce ve sonra diye bir şey yoktur. Yani Allah’ın müminlerin bu dualarını ezelî ilmi ile bilip, bunun neticesinde ahireti yaratması, -haşa- manasız ve hikmetsiz değildir.
Mesela, Peygamber Efendimiz (asm)'in kâinatın yaratılmasına sebep olmasında da benzer bir mana hükmediyor. Kâinat Habib-i Kibriya Efendimiz (asm) yaratılmadan önce irade edilmiştir. Ama kâinatın yaratılışına mühim bir sebep ise, Peygamberimizin istikbalde edeceği dua ve kulluğu olmuştur. Bu yüzden, duanın, dua edilen şeyden sonra olması Allah açısından mühim değildir. Allah sonra yapılan duayı, önce verilmiş dua edilene illet yani sebep yapabilir.
Bu konuyu Risalelerden okuyalım:
"Duanın tesiri azîmdir. Hususan dua külliyet kesb ederek devam etse, netice vermesi galiptir, belki daimîdir. Hattâ denilebilir ki, sebeb-i hilkat-i âlemin birisi de duadır. Yani, kâinatın hilkatinden sonra, başta nev-i beşer ve onun başında âlem-i İslam ve onun başında Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın muazzam olan duası, bir sebeb-i hilkat-i âlemdir. Yani, Hâlık-ı Âlem, istikbalde o zatı, nev-i beşer namına, belki mevcudat hesabına bir saadet-i ebediye, bir mazhariyet-i esma-i ilahiye isteyecek bilmiş, o gelecek duayı kabul etmiş, kâinatı halk etmiş." (Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektubun Birinci Zeyli)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü