"Kâinatın Hâlıkı tarafından umum kâinatın hakaikine karşı alakadar olan envar-ı hakikat ve hedaya-yı maneviyeyi,.." Buradaki "hedaya-yı maneviye"yi nasıl anlamak lazım?
Değerli Kardeşimiz;
"Öyle de Sultan-ı Ezel ve Ebedin en büyük yaveri olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, âleme teşrif edip ve küre-i arzın ahalisi olan nev-i beşere mebus olarak geldiği ve umum kâinatın Hâlıkı tarafından umum kâinatın hakaikine karşı alakadar olan envâr-ı hakikat ve hedâyâ-yı mâneviyeyi getirdiği zaman, taştan, sudan, ağaçtan, hayvandan, insandan tut, ta aydan, Güneş'ten yıldızlara kadar her taife kendi lisan-ı mahsusuyla ve ellerinde birer mucizesini taşımasıyla, onun nübüvvetini alkışlamış ve hoşâmedî demiş."(1)
Peygamber Efendimiz (asm)'in insanlığa getirmiş olduğu "manevi hediye" Hidayet ve İslam dinidir ki, bu din hem maddi hem manevi hayatımızın tanzimine hem de iki cihan saadetine vesiledir.
Sulh, selamet, huzur ve teslim olmak gibi manalara gelen İslamiyet, Müslümanların hayat tarzını tanzim eden, onların dünya ve ahiret saadet ve selametlerini, maddi ve manevi terakkilerini temin eden ilahi bir kanun, eşsiz bir rehber ve rabbani bir mürşittir. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur:
“Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, sizin üzerinize olan nimetlerimi tamamladım ve sizin için din olarak İslamiyet’ten razı oldum.” (Maide, 5/3)
Allah’ın beğendiği ve ikmal ettiği bir din, elbette en mükemmeldir ve bütün insanlığın rehberidir. Bu bakımdan, İslam dini, kıyamete kadar gelecek bütün insanların maddi ve manevi ihtiyaçlarını, huzur ve refahını temin, ruhlarını ve akıllarını tatmin eder. Ona hakkıyla intisab edenler, ulviyet ve kudsiyetini idrak edenler her türlü terakkinin ve kemalatın zirvesine çıkarlar.
Fıtrata, akıl ve vicdana en uygun, en mükemmel ve son din olan İslam’ın ulvi hakikatlerini ve nurlu esaslarını hayatına tatbik eden fert ve milletler, her zaman tekâmül ve terakki ederler ve etmişlerdir de. Asr-ı saadet, Endülüs, Selçuklu ve Osmanlı tarihleri bunun en büyük delilidir.
Bunun içindir ki, Bağdat, Semerkant, Şam, Endülüs, Kudüs, Mısır ve İstanbul gibi dünyanın gözbebeği olan şehirlerde binlerce mabed, kervansaray ve medreseler inşa edilmiş, zamanın bile tahrip edip eskitemediği binlerce sanat harikası olan eserler ve nurlu medreseler vücuda gelmiştir.
Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Musa, İbn-i Rüşd, İbn-i Kemal, İmam-ı Gazzalî, El Biruni, İbn-i Hişam gibi büyük ve dâhi zatlar yetişmiş, ilim ve fünunun her şubesinde binlerce eser telif edilmiştir. Bağdat medeniyeti, Kahire saltanatı, Semerkand âlimleri, Buhara ve Behl Mutasavvıfları, İstanbul şevketi, Hindistan ve İran haşmetini tasvir için binlerce eser kütüphaneleri doldurmuştur.
Ne yazık ki, bu din-i mübinin nezahet ve ulviyetine, bazı çorak dimağların, batıl fikirlerin ve İslam’a muhalif bidatlerin sayesinde gölge düşürülmektedir. Din-i İslam akıl üzerine müesses olduğundan onun ulvi ve kutsi hakikatlerine uymayan, akıl ve mantığın kabul etmediği safsatalar ve bidatler onu kıymetten düşürüp lekedar edemezler. Zira akla son derece paye-i hâkimiyet veren ve onu en büyük bir rehber ittihaz eden bir din-i mübin, bu tür safsataları asla kabul etmez.
İslam dinine tabi olmadan, onun ulvi hakikatlerini tatbik etmeden maddi ve manevi bakımdan terakki etmek, mesut ve bahtiyar olmak mümkün değildir. Olmadığına hâl-i âlem şahittir.
Mesela, İslam ölümün bir hiçlik ve yokluk olmadığını, ebedî bir hayata açılan bir kapı olduğunu söylemekle, insanlığa en büyük müjdeyi vermekle onları bahtiyar etmiştir. İnsan için bundan daha büyük bir müjde ve daha azim bir mükâfat olabilir mi?
Peygamber Efendimiz (asm)'in getirmiş olduğu manevi hediyeler; başta iman ve ibadetler olmak üzere şefaat hakkı, ümmetin topluca helak olmadan halas bulması, yeryüzünün tamamının mescid sayılması, namazın mümine de mi’rac olarak açılması, bin aydan daha hayırlı olan sevap panayırlarının verilmesi gibi birçok müjdeler manevi hediyeler olarak değerlendirilebilirler.
Netice, Peygamber Efendimiz (asm)'ın getirmiş olduğu en büyük manevi hediye Kur’an-ı Kerim'dir, diyebiliriz. Zira hidayet, marifet, saadet, huzur gibi bütün manevi hediyeler, bu büyük hediyenin içinde dürülmüş inciler gibidir...
1) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Üçüncü Nükteli İşaret.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü