"Ehl-i İslam ne vakit dinine tam temessük etmişse, o zamana nisbeten terakki etmiş..." İslamiyet'in terakki dini olmasını açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem tarih şahittir ki, ehl-i İslam ne vakit dinine tam temessük etmişse, o zamana nisbeten terakki etmiş; ne vakit salabeti terk etmişse, tedennî etmiş. Hristiyanlık ise bilakistir. Bu da mühim bir fark-ı esasiden neşet etmiş." (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Kısım.)
İslam’ın yaşandığı dönemlerde, Müslümanlar her bakımdan maddi ve manevi terakki etmiş, harika bir medeniyet inşa etmiş, diğer milletlere üstadlık yapmıştır. Dinden uzaklaşıp, onun ulvi hakikatlerini hayatlarına tatbik etmeyince de hem maddeten hem de manen tedenni etmişlerdir Bu da gösteriyor ki, İslam beşeriyetin maddeten ve manen terakki etmesine değil engel olmak, bilakis en mühim bir saiktir.
Avrupa, kilisenin hâkim olduğu Orta Çağ döneminde gayet fakir ve sefil bir durumda iken, İslam beldeleri aynı dönemde çok parlak bir medeniyet tesis etmişlerdir. Bağdat, Semerkand, Şam, Endülüs, Kudüs, Mısır ve İstanbul gibi dünyanın gözbebeği olan şehirlerde binlerce mabet, kervansaray ve medreseler inşa edilmiş, zamanın bile tahrip edip eskitemediği binlerce sanat harikası olan eserler ve nurlu medreseler vücuda gelmiştir. Farabi, İbn-i Sina, Birunî, İbn-i Rüşd, İbn-i Kemal, İmam-ı Gazzalî, İbn-i Hişam gibi büyük ve dâhi zatlar yetişmiş, ilim ve fünunun her şubesinde binlerce eser telif edilmiştir.
Orta Çağ Avrupa’sında ilim adamları giyotinde idam edilirken, İslam âleminde ise el üstünde tutulurdu. Bu da İslam dininin ilme, maddi ve manevi terakkiye ne kadar ehemmiyet verdiğinin bariz bir delilidir. Bugünkü Batı medeniyetinin temeli, Endülüs Medeniyeti’ne dayanmaktadır. İlim ve fikir terakkisinde derin izler bırakmış olan Endülüs, medeniyet noktasında Avrupa’ya üstadlık etmiştir. Böylece Endülüs, İslam medeniyetinin tarihe altın sayfalarla yazılmasına vesile olmuştur. Eskiden zillet ve meskenet içinde yaşayan Avrupalılar, ticaret ve sanatta zirveye ulaşmış olan Endülüs’ü kendilerine model alarak terakki etmiş ve bugünkü duruma gelmişlerdir.
Müslümanların bugünkü perişan vaziyetini İslam dinine bağlamak büyük bir hatadır. Bunun mesulü, İslam dininin ulvi hakikatlerini hayatlarına tatbik etmeyen ve onun güzelliklerinden istifade edemeyenlerdir.
Bediüzaman Hazretleri bu hakikati şöyle ifade etmektedir:
"İslamiyetin mağz ve lübbünü terk ederek kışrına ve zahirine vakf-ı nazar ettik ve aldandık. Ve su-i fehim ve su-i edeble İslâmiyetin hakkını ve müstehak olduğu hürmeti ifa edemedik. Ta, o da bizden nefret ederek evham ve hayalatın bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi."
"Hem de hakkı var. Zira biz İsrailiyâtı usulüne ve hikâyâtı akaidine ve mecazatı hakaikine karıştırarak kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak bizi dünyada tedib için zillet ve sefalet içinde bıraktı. Bizi kurtaracak, yine onun merhametidir. Öyleyse, ey ihvan-ı müslimîn! Geliniz, ona tarziye vereceğiz. Elbirliğiyle dest-i sadakati uzatacağız, biat edeceğiz. Onun hablü'l-metinine sarılacağız."
"Hem de itikadımdır ki: İstikbale hüküm sürecek ve her kıt'asında hâkim-i mutlak olacak, yalnız hakikat-i İslâmiyet’tir. Evet, saadet saray-ı istikbalde taht-nişin hakaik ve maarif yalnız İslâmiyet olacaktır." (Muhakemat, Kitaba Giriş)
Eğer biz Müslümanlar, tedenni ve sefaletten kurtulup teali ve terakki etmek, mazideki o ihtişamlı günlere tekrar geri dönmek, hurafattan hakikate, cehalet karanlığından nur-u marifete, ataletten say ve gayrete çıkmak ve cihanda aziz olmak istiyorsak, Kur’an-ı Kerim’i rehber, İslam dinini de hayatımızın her sahasında hâkim kılmamız lazımdır. Bundan başka bir çare ve yol yoktur, olamaz da. Üstad Hazretlerinin ifade ettiği gibi;
Din hayatın hayatı, hem nuru hem hayatı,
İhya-i din ile olur şu milletin ihyası.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar