"Kur’ân-ı Hakîm, şu kâinattan bahsediyor; ta zat ve sıfat ve esmâ-i İlâhiyeyi bildirsin." Bu cümleyi nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
Hakikatin yolunu şaşıran felsefe, varlıkların sadece zatlarından ve özelliklerinden söz ederken, Kur’ân-ı Kerîm bütün mahlûkatı yokluktan varlık âlemine getiren Allah’ın zâtından, sıfatlarından ve isimlerinden bahseder.
Nur Külliyatı'nda "manevî cemâl ve kemalden" bahsedilir. Allah’ın bütün sıfatlarının ve isimlerinin manevî güzellikleri, ancak yarattığı mahlûkatın tefekkür edilmesiyle bilinebilir.
İnsanlardaki manevî güzelliklerin bilinmesi konusunda da bunun çok örnekleri vardır. Meselâ, ilim manevî bir güzelliktir, bu güzellik yazılan bir kitapta okunur. Yardımseverlik de manevî bir güzelliktir, bu da fakirlere serilen sofralarda yahut giydirilen elbiselerde kendini gösterir.
Kur’ân-ı Kerîm’in kâinattan bahsi, onda tecelli eden ilim, kudret, irade, rahmet, inâyet gibi sayısız güzelliklere insanların nazarını celb etmek, onları düşünmeye, iman ve ibadet etmeye teşvik içindir.
"Nazar-ı nübüvvet ve tevhid ve iman; vahdete, âhirete, uluhiyete baktığı için, hakaikı ona göre görür. Ehl-i felsefe ve hikmetin nazarı; kesrete, esbaba, tabiata bakar, ona göre görür. Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır. Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı, ehl-i Usûl-üd Din ve ülema-i İlm-i Kelâm'ın makasıdı içinde görünmeyecek bir derecede küçük ve ehemmiyetsizdir."(1)
1) bk. Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Üçüncü Dal.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar