"Kur’ân’daki anâsır-ı esasiye ve Kur’ân’ın takip ettiği maksatlar..." Devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Saniyen: Kur’an’daki anasır-ı esasiye ve Kur’an’ın takip ettiği maksatlar tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. Bu dört unsuru beyan edeceğiz." (İşârâtü’l-İ’caz)

Kur’an dört esası takip etmektedir ki; bu esaslar Kur’an’ın hem bütününde hem de sure, âyet ve kelimelerinde bulunur. Bu dört esas şunlardır:

1. Kur’an tevhidden bahseder, tevhidi ilan ve ispat eder. Tevhid lügat manası olarak “birlemek” demektir. وَحَّدَ kelimesinin tef’il babından mastarıdır. Istılahî manası ise; Allah’ın birliğini kabul ve tasdik etmektir. Atomlardan galaksilere, yerden Arş’a kadar, her şeyin Allah’ın mülkü ve icadı olduğunu kabul etmek ve her fiilin faili olarak yalnız Allah’ı bilmektir. İşte Kur’an bu manadaki tevhidi ispat eder ve her şeyin dizgininin Allah’ın elinde olup, bütün mülkün yegâne sahibi Allah olduğunu ilan eder.

2. Kur’an nübüvvetten bahseder. Bununla da sadece Peygamber Efendimiz (a.s.m)’ın nübüvvetini değil, diğer peygamberlerin de nübüvvetini ispat eder. Peygamberlik mesleğini ispatla da deistlere bir tokat vurur.

3. Kur’an haşirden bahseder. Kıyametin kopmasından, insanların ölümden sonra dirilmesinden; hesaptan, cennetten ve cehennemden haber verir. Bunların hak ve hakikat olduğunu bildirir. Kıyametin kopma hengâmındaki dehşetten insanların dirilme anındaki şaşkınlığına kadar, cennetin sofra ve nimetlerinden cehennemin döşeklerine kadar, her şeyi son derece tafsilatıyla anlatır; ölümden sonrasını insanlara ders verir.

4. Kur’an adalet, yani ifrat ve tefritten azade olarak istikamet üzere olmaktan ve ibadetten bahseder. Şeriatıyla adaleti tesis eder, ibadete ait emirleriyle de insanın netice-i hilkatini gösterir.

Dolayısıyla insan hem tevhidi, hem nübüvveti, hem haşri ve sonrasını, hem de adaleti ve ibadeti Kur’an’dan ders alır ve ondan öğrenir.

"Sual: Kur’an’ın şu dört hedefe doğru yürüdüğü neden malumdur?" (İşârâtü’l-İ’caz)

Üstadımız bu sualin cevabına uzunca bir temsille başlıyor ve hakikati temsille anlatıyor. Şimdi, temsilin tamamını okuyalım:

"Cevap: Evet, beniâdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mazinin derelerinden gelip, vücut ve hayat sahrasında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken kâinatın nazar-ı dikkatini celbetti. “Şu garip ve acip mahluklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?” diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükümeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:

Hikmet: “Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?”

Bu suale beni âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:

“Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle, yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezelî bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî’den risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelî’nin risalet beratı olarak bana verdiği Kur’an-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku!”

Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın verdiği şu cevaplar, Kur’an’dan muktebes ve Kur’an lisanıyla söylenildiğinden, Kur’an’ın anasır-ı esasiyesinin şu dört maksatta temerküz ettiği anlaşılıyor." (İşârâtü’l-İ’caz)

Hakkı anlattığınız kadar, nasıl anlattığınız da mühimdir. Zira söz tesirini içindeki hak kadar, nasıl anlatıldığından da alır. Üstad Hazretlerinin beyan ettiği bu hakikati başka birisi anlatsaydı şöyle anlatırdı:

Peygamber Efendimiz (a.s.m) dört ana davayla ortaya çıkmıştır:

1. Allah’ın bir olduğunu ve bütün kâinatın O’nun mülkü ve icadı olduğunu dava etmiştir.

2. Kendisinin Allah’ın resulü olduğunu ve kendisi gibi birçok resullerin gelip geçtiğini dava etmiştir.

3. Öldükten sonra dirilmenin olacağını, kişinin ameline göre cennete veya cehenneme gideceğini dava etmiştir.

4. Adaletli olmayı ve Allah’a karşı ibadet etmeyi dava etmiştir.

Üstadımızın temsilinin hülasası budur. Ancak Üstad Hazretleri bu hakikati öyle bir şekilde anlatmaktadır ki; âdeta kâinatı konuşturmakta ve bir temsil ile hakikati zihinlere kazımaktadır. İşte bu, belağattır. Risale-i Nurları defalarca okumamıza rağmen bıkmamamızın ve usanmamamızın altında yatan sır da budur.

Şimdi, Üstad Hazretlerinin beyanı üzerinde, Kur’an’ın anasır-ı esasiyesine bakan cümleleri çıkaralım:

1. "Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle, yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahluklardır." cümlesi tevhide işaret etmektedir.

2. "Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz." cümlesi haşre işaret etmektedir.

3. "Dünyadaki işimiz de o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır." cümlesi adalet ile ibadete işaret etmektedir.

4. "Şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî’den risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim." cümlesi hem risalet-i Ahmediye (a.s.m.)’a hem de nübüvvet mesleğine işaret etmektedir.

Bundan sonra Üstadımız şöyle dedi:

"Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın verdiği şu cevaplar, Kur’an’dan muktebes ve Kur’an lisanıyla söylenildiğinden, Kur’an’ın anasır-ı esasiyesinin şu dört maksatta temerküz ettiği anlaşılıyor."

Yani Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu cevapları Kur’an’ın lisanıyla söylemiştir. Bu cevaplar Kur’an’dan muktebestir. Bu durumda, Kur’an’ın ana maksadının bu dört maddede temerküz etmesi gerekir. Böyle olunca da bütün Kur’an’ın, her bir ayeti ve kelimesiyle bu dört maksadı beyan etmesi iktiza eder.

Meseleyi tahkim ve te’kid için Kur’an’ın sarahaten beyanlarından her maksada üçer misal verelim:

1. Tevhidin misalleri:

وَإِلهُكُمْ إِلهٌ وَاحِدٌ لاَ اِلهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحِيمُ

"Hepinizin ilahı, tek bir ilahtır. Ondan başka bir ilah yoktur. O, Rahman ve Rahim’dir." (Bakara Suresi, 163)

اَللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ

"Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. Ve O, her şey üzerine vekildir." (Zümer Suresi, 62)

قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ لاَ يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِن شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُمْ مِنْ ظَهِيرٍ

"De ki: Allah’ı bırakıp da ilah olduklarını iddia ettiklerinizi hadi çağırın. (Bakalım, size cevap verebilecekler mi?) Onlar göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değillerdir. Onların yerde ve gökte hiçbir ortaklıkları yoktur. Allah’ın onlardan bir yardımcısı da yoktur." (Sebe Suresi, 22)

2. Nübüvvetin misalleri:

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا

"De ki: Ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah’ın resulüyüm." (Araf Suresi, 158)

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ

"Muhammed ancak bir resuldür. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir." (Âl-i İmran Suresi, 144)

وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلاً لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ

"Daha önce sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de vahyettik." (Nisa Suresi, 164)

3. Haşrin misalleri:

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِنَ الأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ

"Sûra üfürülmüştür; bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp Rablerine koşuyorlar!" (Yasin Suresi, 51)

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الأَرْضِ إِلاَّ مَنْ شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنْظُرُونَ

"Ve sûra (birinci olarak) üfürülmüştür de -Allah’ın dilediğinden başka- göklerde ve yerde kim varsa ölmüştür. Sonra ona bir daha üfürülmüştür; bir de bakarsın ki onlar ayaktadırlar, (etrafa) bakınıp duruyorlar." (Zümer Suresi, 68)

وَمِنْ اٰيَاتِهِ أَن تَقُومَ السَّمَاء وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنتُمْ تَخْرُجُونَ

"O’nun delillerinden biri de göğün ve yerin O’nun emriyle (bu hâlinde) durmasıdır. Sonra sizi yerden (kabirlerinizden tekrar dirilmeniz için) bir davetle çağırdığı zaman, siz hemen (oradan) çıkacaksınız." (Rum Suresi, 25)

4. Adalet ile ibadetin misalleri:

وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُم بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ

"Eğer onların aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah adaletli davrananları sever." (Maide Suresi, 42)

قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ

"De ki: Rabbim bana adaleti emretti." (Araf Suresi, 29)

أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ

"Ölçekte ve tartıda adaleti yerine getirin." (Hud Suresi, 85)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

"Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye varın, Rabbinize kulluk edin ve iyilik yapın ki felaha kavuşasınız." (Hac Suresi, 77)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ

"Ey insanlar! Rabbinize ibadet edin." (Bakara Suresi, 21)

وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ

"Ben sizin Rabbinizim, o hâlde bana ibadet edin." (Enbiya Suresi, 92)

Kur’an bu ayetler gibi bütün ayetleriyle -hatta kelimeleriyle- tevhidi, nübüvveti, haşri ve adalet ile ibadeti beyan ve dava etmiştir. Her bir ayet ya sarahaten (açık bir şekilde), ya işareten, ya da remzen bu manayı beyan etmektedir...

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Yazar:
Kategorileri:
Okunma sayısı : 1.642
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...