Kur'ân'ın "Âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri" olmasını izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri..." (İşârâtü’l-İ’caz)

“Allah, gaybı ve şehadeti bilendir.” (En’am, 2/73; Tevbe, 9/105; Ra’d, 13/9; Secde, 32/6;..)

Bu ifade “gayb ve şehadet âlemi” tabirlerine menşe olmuştur. Gayb, görmediğimiz âlem; şehadet ise, gördüğümüz âlemdir.

Kur’ân hem görmediğimiz hem de gördüğümüz âlemi bize tefsir eder. Mesela, melekler ve cinler görmediğimiz âlemin sakinleridir. Kur’ân, bitkiler ve hayvanlardan bahsetme rahatlığında, o gaybî âlemleri de bize anlatmaktadır.

Keza O, gördüğümüz âlemde görmediğimiz mânâlara dikkat çekmektedir. Mesela, dağlar ve ağaçlar gördüğümüz varlıklardır. Ama bunların Allah’ı zikretmesi ve O’na tesbihte bulunması, kendi aklımızla ulaşamayacağımız mânâlardır.

Tefsir: Açıklamak, ortaya çıkarmak, kelime veya sözdeki kapalılığı gidermek demektir. Bu işi yapana da müfessir denir.

Nasıl Kur’an’ın tefsirleri var; müfessirler ayetlerin kapalı manalarını açıklamışlar. Aynen bunun gibi, Kur’an da bir müfessir gibi, âlem-i gayb ve şehadet kitabının manalarını açıklamış.

Meselâ; âlem-i gaybtan olan cenneti, içindeki pınarlardan tutun tepsilerine kadar, ırmaklarından tutun köşk ve bahçelerine kadar, ehl-i cennetin elbiselerinden tutun sofralarındaki nimetlere kadar, her şeyi bize açıklamış.

Cenneti açıkladığı gibi, âlem-i gaybtan olan cehennemi de açıklamış. Ateşinin derecesinden tutun bekçilerine kadar, ehl-i cehennemin elbiselerinden tutun döşek ve sofralarına kadar, vuruldukları zincirin boyundan tutun cehennemin tabakalarına kadar, her şeyi bize açıklamış.

Yine âlem-i berzahtan tutun Arş ve Kürsî’ye kadar, mahşer meydanından tutun ehl-i cennet ve ehl-i cehennemin aralarındaki konuşmalara kadar, her şeyi bize anlatmış. Bize âlem-i gaybın haritasını çıkarmış. İşte bu manasıyla Kur’an âlem-i gaybın bir müfessiri olmuş.

Âlem-i şehadetin müfessiri olması meselesine gelince, bunun manası da şudur:

Kur’an kâinatın ve insanın yaratılışını açıklar; geçmiş ümmetlerin ahvallerini bildirir; güneşin döndüğünü, yağmurun teşekkülünü, yıldızların hareketini ve bunlar gibi daha birçok ilmî meseleyi izah eder. Bu cihetle de kâinatın bir müfessiri olur.

Yine Kur’an kâinat ve içindeki eşyaya mana-yı ismiyle değil, mana-yı harfi ile bakar; her şeyin Allah’a bakan yüzünü gösterip onda yazılan manayı şerh ve izah eder.

Kur’an’a göre, her bir mevcut, şu kâinat kitabının bir ayetidir. Kuş bir ayettir, balık bir ayettir, ağaç bir ayettir ve her bir mahlûk bir ayettir. Kur’an bu ayetlerin manasını izah etmiş ve kitab-ı âlemin müfessiri olmakla vasfedilmiştir.

- Mesela âlem kitabının bir ayeti olan ağacı, Kur’an nasıl tefsir etmiş? Ağaca nasıl bakmış ve ağacın manasını nasıl izah etmiş?

Şimdi, bu konu üzerinde biraz tefekkür edelim:

1. Kur’an der ki:

وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ

"Bitkiler de ağaçlar da (Allah’a) secde ederler." (Rahman Suresi, 6)

Yine der ki: (Bu bir secde ayetidir)

اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ

"Görmez misin göklerde ve yeryüzünde bulunanlar; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar hep O’na secde etmektedir!.." (Hac Suresi, 18)

Bu ayetler, şu âlem kitabının bir ayeti olan ağacın bir hâlini tefsir etti. Bizim başıboş ve vazifesiz zannettiğimiz ağaç Allah’a secde eden bir sâcid imiş.

2. Yine Kur’an diyor ki:

اَمَّنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَنْبَتْنَا بِهٖ حَدَٓائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍۚ مَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَاؕ

"Peki gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren kim? Biz o suyla, sizin bir tek ağacını bile bitiremeyeceğiniz güzel güzel bahçeler, bağlar yetiştirmekteyiz." (Neml Suresi, 60)

Bu ayet diyor ki: Bir ağacı yaratmak için nihayetsiz bir kudrete ihtiyaç vardır. Her bir ağaç o kudret-i ezelînin bir şahididir. Her bir ağaç üstünde Allah’ın nihayetsiz Kadîr olduğu yazılmış. İşte Kur’an mezkûr ayetiyle bu yazıyı tefsir etmiş.

3. Yine Kur’an diyor ki:

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّؕ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبٖيحَهُمْؕ

"Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız." (İsra Suresi, 44)

Kur’an bu ayetiyle beyan etti ki, her şey Allah’ı tesbih ediyormuş. Demek, bizim odun parçası zannettiğimiz ağaç Allah’ın bir müsebbihi imiş, Allah’ı tesbih edermiş; bir zâkirmiş, Allah’ı zikredermiş.

4. Yine Kur’an diyor ki:

فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاؕ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ

"Allah’ın rahmetinin izlerine bir bak: Ölü toprağa nasıl can veriyor! İşte ölüleri diriltecek olan da O’dur. O’nun her şeye gücü yeter." (Rum Suresi, 50)

Ağaçların kış gelince öldüğünü ve kurumuş iskeletler gibi kaldığını, bahar gelince de dirilip canlandığını görürüz. Bunun manası neymiş? Kur’an mezkûr ayetiyle bunun manasını bize tefsir ediyor ve diyor ki:

- Bu, ölümden sonra dirilmeye bir numunedir. Bu ağaç ve diğer bütün nebatatı Allah kışın öldürdü ve baharda tekrar diriltti. Ağacın kurumuş dallarına yapraklar dizdi ve çiçeklerle süsledi. Bu ağacı böyle dirilten zat elbette sizi de diriltecektir.

İşte Kur’an ağacın ölüp dirilmesindeki manayı böyle tefsir etti.

5. Yine Kur’an diyor ki:

يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخٖيلَ وَالْاَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

"Allah o su ile size ekin, zeytin, hurma, üzüm ve daha türlü türlü ürünler de bitirir. İşte bunda düşünen bir topluluk için büyük ibret vardır." (Nahl Suresi, 11)

Ağaçların dallarına takılan meyveler neymiş? Rabbimizin bizim için bitirdiği hediyelermiş. Ve ağaç, dallarındaki bu meyvelerle bir mütalaagâh imiş, tefekkürümüz için böyle süslenmiş ve ziynetlenmiş.

Meseleyi şöyle toparlamaya çalışalım:

Kur’an’ın dersini dinlememiş bir insan için ağaç bir odun parçasıdır. Dallarındaki meyveler tesadüfün veya tabiatın işidir. Her kışta ölmesi ve baharda dirilmesi manasız boş bir iştir. Ona göre bu ağaç vazifesiz, hiçbir manası olmayan, sadece yakılacak bir kütüktür.

Kur’an ise şöyle der:

1. Bu ağaç bir sâciddir, Allah’a secde eder, O’nun kudreti karşısında eğilir.

2. Bu ağaç Allah’ın varlığına ve kudretinin sonsuzluğuna bir delildir. Bütün insanlar toplansa bu ağacı yapamaz. İnsanın yapamadığını tesadüf, tabiat ve esbab nasıl yapsın?

3. Bu ağaç Allah’ı tesbih eden bir müsebbih ve O’nu zikreden bir zakirdir.

4. Bu ağaç, öldükten sonra dirilmeye bir numune ve bir delildir.

5. Bu ağacın dalları âdeta rahmetin bir elidir. Rahmet meyvelerini bize bu el ile uzatıyor.

6. Bu ağaç, tefekkür eden bir kavim için bir ayettir, bir mütalâgâhtır ve bir kitaptır.

Kur’an ağacın bu manaları gibi daha onlarca manasını bize tefsir ediyor.

Bizim odun gözüyle baktığımız ağaca bir sâcid, Allah’ın kudretinin ilancısı ve bir müsebbihi gözüyle bakıyor. Hakiki manasını tefsir ediyor. Allah bu ağacı niçin yaratmış, niçin süslemiş, niçin vazifelerde çalıştırmış ve vakti geldiğinde niçin öldürmüş; bütün bu niçinlerin cevabını veriyor ve ağaç ayetinin sebeb-i hilkatını tefsir ediyor.

İşte Kur’an bu ağaç gibi, âlem-i gayb ve şehadet kitabının bütün ayetlerinin manasını tefsir etmiş, bununla da “kitab-ı âlemin müfessiri” unvanını kazanmıştır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Yazar:
Okunma sayısı : 1.161
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...