"Kur'anın düsturları, kanunları, ezelden geldiğinden ebede gidecektir. Medeniyetin kanunları gibi ihtiyar olup ölüme mahkûm değildir. Daima gençtir, kuvvetlidir." Cariyelikle alâkalı ayetleri günümüzde nasıl tatbik edeceğiz?
Değerli Kardeşimiz;
Kur’an, Allah’ın ezelî ilminden süzülüp gelen bir kitap olmasından dolayı –hâşâ- eskimesi, hükümlerin geçerliliğini kaybetmesi mümkün değildir. Allah’ın ilmi ezelî ve ebedîdir. Bu ilimden gelen kanunların da elbette ezelî ve ebedî bir değer ve kıymet taşıması gerekir. İnsanların kanunları tecrübe usûlü ile hâsıl oldukları için, ömürleri en fazla yüz yıldır.
Burada ezelî ve ebedî mefhumları dünyadaki zaman dilimi için geçerlidir. Yoksa Kur’an’ın emir ve yasaklarını teşkil eden kanun ve prensipler ahirette de devam edecek mânâsında değildir. Yani insanların yapmış olduğu kanunlar en fazla yüz yıl idare ederken, Kur’an’nın kanunları kıyamete kadar devam edip tazeliğini ve kuvvetini muhafaza ediyor. İnsanların kanunları gibi eskiyip pörsümüyor, demektir.
Hatta Kur’an’ın dünyaya taalluk etmeyen umumî düsturları hakikat üzere ezelî ve ebedîdirler, asla değişmez ve iptal olmazlar.
Mesela; tesbih, tahmid, tekbir gibi ibadetin ruhunu teşkil eden kanunlar, ezelden gelir ebede giderler. Bu ibadete taalluk eden kanunun sadece elbisesi ve formatı değişir, özü ve ruhu ahirette devam edip gidecektir. Burada bu mânâ namaz ile ifa edilirken, ahirette aynı mânâ başka şekillerde mesela, tefekkür, hayret, şükür, hamd manalarının ruhda hükmetmesiyle devam edecektir.
Kur’an hükümlerinin büyük bir kısmı değişmez, zamanla da eskimez. Üstadımızın "ezelden geldiğinden ebede gidecektir" dediği de bu kısmıdır. Ama bu onun hiç bir hükmünün değişmeyeceğini ve zamanla nesh olmayacağı mânâsına da gelmez. Bazı ayetlerin mânâsı zamana göre olabilir.
Bu tarz ayetlerin varlığı Kur’an’ın evrenselliğine, eskimezliğine bir zarar vermez; aksine Kur’an’ın insanlara ne kadar değer verip şefkat ile muamele ettiğini gösterir.
"Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve cihat için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah'ın düşmanlarını hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız." (Enfal Suresi, 8/60)
Mesela, mealini verdiğimiz bu ayette Allah düşmanlara karşı hazırlıklı olmayı emrediyor ve bunu emrederken de "düşmanlara karşı at besleyin" diyor. Şimdi düşmânâ karşı hazırlıklı olmak esastır ve maksattır değişmez; ama “düşmânâ karşı at besleyin” emri zamanın şartlarına göre değişir. Şimdi atın yerini top, tüfek ve füze almıştır. Ayetin zahir mânâsına bakıp da; "ben attan başka bir şey beslemem" demek yanlış olur. O dönemin en güzel savaş vasıtası at ve ok iken, şimdi tank ve füzedir. Ama “düşmânâ hazırlıklı olma” kısmı her daim geçerlidir.
Cariyelik ve kölelik gibi müesseselerin, Kur'an'ın nazil olduğu dönemde birer içtmaî vakıa olması nedeniyle İslam tarafından tedricî olarak kaldırılması doğru bir yaklaşımdır. Çünkü Kur’an’ın muhatabı insandır ve insanlık âleminde de tedricî tekâmül esastır. Yani çok eski bir âdet ve geleneğin birden kaldırılması Allah’ın adetullahı açısından mümkün değildir.
İslam'ın maksadı hazır bulduğu köleliği devam ettirmek değil, önce durumlarını düzeltmek, nihayetinde de ortadan kaldırmaktır.
"Mesela, Kur`an-ı Kerîm`de içki yasağı tedric kanununa göre gelmiştir. Mekke`de inen ilk ayette yasak hükmü yer almaz."
"Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden içki yapıyor güzel rızık ediniyorsunuz, bunda aklı eren bir kavim için elbet bir ibret vardır."(Nahl Suresi, 16/67).
Bundan sonra Hz. Ömer bir gün Resulullah (asm)`a gelerek şöyle dedi:
"Ya Resulullah! Şarap malı helâk edici ve aklı giderici olduğu malumunuzdur. Yüce Allah`tan, şarabın hükmünü bize açıklamasını iste..."
Hz. Peygamber (asm); "Ey Allah`ım! Şarap hakkında bize açıklayıcı beyanını bildir" diye dua edince şu ayet indi:
"Sana içkiyi ve kumarı sorarlar, de ki: Onlarda hem büyük günah hem de insanlar için bazı faydalar vardır. Ancak günahları faydalarından daha büyüktür."(Bakara Suresi, 2/219).
Bu ayet nazil olunca, bazı sahabîler "büyük günah" diye içkiyi bırakmış bazıları ise "insanlara faydası da var" diyerek içmeye devam etmişlerdir.
Bir gün Abdurrahman b. Avf bir ziyafet vermiş, ashâb-ı kirâmdan bazıları da bu ziyafette hazır bulunmuştu. Yemekte içki de içmişlerdi. Akşam namazının vakti girince, içlerinden birisi imam olmuş ve namaz kıldırırken "Kâfirûn" sûresini yanlış okumuştu. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ya Rabbi bize içki konusundaki beyanını ziyade yap." diye dua etmiş ve daha sonra şu ayet inmiştir:
"Ey iman edenler, siz sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın." (Nisa Sures, 4/43).
Bu surette içki yalnız namaz vakitlerinde olmak üzere yasaklanmıştır. Artık onu içenler yatsı namazından sonra içiyorlar, sarhoşlukları geçtikten sonra sabah namazını kılıyorlardı.
Yine bir gün Utbe b. Mâlik (r.a) düğün ziyafeti vermişti. Sa`d b. Ebî Vakkas da oradaydı. Deve eti yediler, içki içtiler, sarhoş olunca da asalet iddiasına kalkıştılar. Sa`d bu konuda kavmini öven ve Ensar`ı hicveden bir şiir okudu. Ensar`dan birisi buna kızarak, sofradaki bir deve kemiği ile Sa`d`ı yaraladı. Sa`d da durumu Resulullah (asm)`a şikâyette bulundu. Bunun üzerine bu konuda kesin içki yasağı bildiren ayetler indi:
"Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın amelinden bir murdardır. Bunlardan kaçınınız ki, felaha eresiniz. Şeytan içki ve kumarla aranıza kin ve düşmanlık sokmak, sizi Allah`ı anmaktan ve namazı kılmaktan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?" (Mâide Suresi, 5/90-91)
Netice olarak, Kur’an’ın değişmeyen muhkem hükümleri bütün zaman ve devirler içinde geçerli ve bakidir. Değiştirilmesi veya inkâr edilmesi küfürdür, insanı ebedî hüsrana atar. Değişen hükümleri ise İslam hukukçuları tarafından yeniden içtihat ile asrın idrakine göre tefsir edilir.
Namaz, oruç, zekât, hac, iman, ahlak gibi temel kaideler üzerinden milyon sene de geçse asla tazeliğini ve hükmünü yitirmezler -ki bu saydığımız temel kaideler Kur’an’ın yüzde doksanını teşkil eden ana iskelettir- ezelden geldiğinden ebede gidecektir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar