Kur’an’ın mana derinliği hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Alakalı yerde, Kur'an'dan muhtelif tabakada olan insanlara manalar sunulması nazara verilmiş ve bu manaları çıkarırken ne gibi esaslara uyulması gerektiği anlatılmıştır. Buna göre,
1. Arabî ilimlerce sahih,
2. Dinin usulleri yönünden hak,
3. Fenn-i meanice makbul,
4. İlm-i beyanca münasip,
5. Ve belagatça müstahsen olması şartıyla,
müfessirlerin ve müçtehidlerin Kur'an'dan istihraç ettikleri farklı manalar hak ve hakikattir. Bunları kısaca açacak olursak:
1. Ayetten çıkarılan mana, Arabî ilimler yönüyle kabul edilebilir olmalıdır. Çünkü Kur'an Arapçadır. Mesela, onda geçen “faiz” kelimesini görüp (bk. Nur, 24/52) “Kur'an faizi methediyor!” diye iddia etmek tam bir cehalettir. Zira “faiz” kelimesinin Arapça karşılığı “riba”dır, ayette geçen “faiz” ise “kurtuluşa eren” manasındadır.
2. Kur'an'da Yahudilerin Allah'ın lanetine maruz kaldıkları anlatılır.(bk. Bakara, 2/88; Nisa, 4/46) İfadenin genel olmasından hareketle her Yahudiyi lanetli kabul etmek dinin usulleri yönünden doğru değildir. Çünkü ayet belli Yahudiler hakkındadır. Kur'ânın başka ayette ifade ettiği üzere “Ehl-i Kitabın hepsi bir değildir.” (Âl-i İmran, 3/113) Öte yandan “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (bk. En’âm, 6:164; İsrâ, 17/15; Fâtır, 35/18; Zümer, 39/7) ayeti gereğince “suçun şahsîliği” esastır. Ecdadın yaptıklarından dolayı onların evlatlarını da aynen mes’ul tutmak, dinin usûlüne aykırıdır.
3. Fenn-i Meani, sözün yerinde kullanılmasını, muhatabın hâline uygun olarak söylenmesini sağlar. Mesela ayette;
“Ayetlerimizi inkâr edenler bize gizli değillerdir. Kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa emniyet içinde gelen kimse mi daha iyidir? Dilediğinizi işleyin, doğrusu o, yaptıklarınızı görendir.” (Fussilet, 41/40)
Ayette “Dilediğinizi işleyin” denilmesi, Allah’ın onları dilediklerini yapmakta serbest bırakması manasına gelmez, bilakis şiddetli bir tehdit ifade eder.(Beydâvi, III, 273)
4. İlm-i Beyan, belagat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmıdır.
“Ayetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmayı kibirlerine yediremeyenlere, gök kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler." (A'raf, 7/40)
Ayette geçen “deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler” ifadesi, bazılarınca “Acaba deve iğnenin deliğinden geçer mi, yoksa geçmez mi?" şeklinde tartışma konusu olmuştur. Hâlbuki bu gibi ifadeler “asla mümkün değildir” manasından kinaye olarak kullanılır. Türkçedeki “Balık kavağa çıkınca...” ifadesi de bunun gibidir. (Elmalılı, III, 2161)
5. Belagat, fasih bir sözün “muktezay-ı hâle mutabık” (halin gereğine uygun) olarak söylenmesidir. Mesela, ayette tevhid delilleri anlatılırken şöyle denilir:
“Yere bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış?” (Gaşiye, 88/20)
Ayet metninde geçen “satıh” kelimesinden yola çıkarak, bazıları dünyanın düz olduğunu zannetmiş ve bunu Kur'an’a dayandırmaya çalışmıştır. Ama ayette nazara verilen durum dünyanın düz olması değil, o kadar dağlar, vadiler arasında insanların kolayca istifade etmeleri için ova gibi düz yerlerin meydana getirilmesidir. Kaldı ki, Kur'anın maksadı insanlara dünyanın düz mü yoksa yuvarlak mı olduğunu bildirmek değil, dünyanın mahiyetini ve dünya içindeki insanın Allah'a karşı vazifelerini talim etmektir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü