"Küre-i arzın seyahat ettiği mesafe-i azimede pek çok mahlukat var ki, nursuz oldukları için görünmezler." Neden göremiyoruz, nursuz küreler nelerdir?
Değerli Kardeşimiz;
Şu şehadet âlemi, gaybî âlemlerin üzerinde nakışlı bir perdedir. Bu yüzden kâinat, ahiret âlemlerinden kopuk değildir. Aralarında kuvvetli bir münasebet, irtibat ve alışveriş vardır. Mekân olarak bir uzaklık söz konusu değildir. Kâinat ahiret âlemleri yanında bir nokta gibidir. Ahiret âlemi binanın temeli, dünya ve kâinat ise bu temel üstünde duran bir menzil gibidir.
Bizi aldatan husus ise iki âlemin hayat şartlarıdır. Nasıl ki, denizin içindeki hayat şartları ile karadaki hayat şartları birbirinden farklı ise, aynı şekilde ahiret âlemi ile dünyanın hayat şartları da birbirinden çok farklıdır. Uzaklık bu noktadadır, yoksa zaman açısından iç içedirler.
Üstad Hazretleri bu manaya şu ibareler ile işaret ediyor:
"ÜÇÜNCÜ SUAL: Cehennem nerededir?"
"Elcevap: لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ الله * قُلْ اِنَّماَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ Cehennemin yeri, bazı rivayatla, 'tahte'l-arz' denilmiştir. Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi, küre-i arz, hareket-i seneviyesiyle, ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor. Cehennem ise, arzın o medar-ı senevisi altındadır demektir. Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir. Küre-i arzın seyahat ettiği mesafe-i azimede pek çok mahlukat var ki, nursuz oldukları için görünmezler. Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahluklar, gözümüzün önünde olup göremiyoruz." (...)
"Hem perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilayet derecesine getirmeli, veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki, yerlerini görüp tayin edelim. وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ Ahiret âlemine ait menziller bu dünyevi gözümüzle görülmez. Fakat, bazı rivâyâtın işârâtıyla, âhiretteki cehennem bu dünyamızla münasebettardır. Yazın şiddet-i hararetine مِنْ فَيْحِ جَهَنَّمَ denilmiştir."(...)
"Elhasıl: Cennet ve cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir. Meyvenin yeri ise, dalın müntehâsındadır."
"Hem şu silsile-i kâinatın iki neticesidir. Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır. Süflîsi, sakîli aşağı tarafında; nuranîsi, ulvîsi yukarı tarafındadır."
"Hem şu seyl-i şuûnâtın ve mahsulât-ı mâneviye-i arziyenin iki mahzenidir. Mahzenin mekânı ise, mahsulâtın nev'ine göre, fenası altında, iyisi üstündedir."
"Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyâlenin iki havuzudur. Havuzun yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu ettiği yerdedir. Yani, habîsâtı ve müzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve safiyâtı âlâdadır."
"Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecelligâhıdır. Tecelligâhın yeri ise her yerde olabilir. Rahman-ı Zülcemal ve Kahhar-ı Zülcelal nerede isterse tecellîgâhını açar."(1)
Maddi âlemin yani kâinatın, gayb âlemleri üzerinde nakışlı bir perde olması imtihanın bir muktezasıdır. Şayet insan iman ve tefekkür nazarı ile bu nakışlı perdeye, yani kâinata bakarsa, onun arkasında o gaybi âlemlerin izini görür. Ama insan küfür ve fısk nazarı ile bu nakışlı perdeye bakarsa, bu perde karanlık ve kesif hale gelir, arkasını göstermez.
Şayet gayb âlemleri bütün insanlara zahir olsa idi, mesela hepimiz cennet ve cehennemi görse idik, imtihanın sırrı bozulur, Ebu Cehil ile Ebu Bekir (r.a) aynı kalırdı. Mücadele ve mücahede manası gider, her şey yeknesak ve müsavi olurdu. Bu da Allah’ın hikmet ve isimlerine zıt bir durumdur.
Bu yıldız ve kürelerin nursuz olup görünmemelerinin asıl sırrı, yukarıda izah edildiği gibidir. Yoksa nasıl görünmediklerinin o kadar bir ehemmiyeti yoktur. Allah, hikmeti mucibince onları imtihan sırrına muvafık bir şekilde tanzim ediyor.
Nursuz küreler ifadesiyle gök cisimlerinden bahsedilmektedir. Gezegenler nursuz kürelere misal verilebilir.
Her gök cismi yıldız değildir ki, ısı ve ışık versin. Bazıları nursuzdurlar. Bahusus son zamanlarda ilim ehlince varlığı iyice ispatlanan "kara delikler" bu ifadeye güzel bir misaldir.
1) bk. Mektubat, Birinci Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü