"Kuvve-i şeheviye-i behimiye dalında âliheleri, sanemleri ve uluhiyet dava edenleri semere vermiş, yetiştirmiş." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Âl-i İmrân sûresi 14. ayet-i kerimede mealen şöyle buyuruluyor:
“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.”
Âyet-i kerîmede ilk olarak kadınlar zikredildiği gibi, cemiyet hayatında da şehvet denilince öncelikle kadın akla gelmektedir. Hâlbuki şehvetin, “evlat sevgisi, altın ve gümüş sevgisi, mal ve ekin sevgisi” gibi nice şubeleri vardır. İstikamet yolundan çıkan insanlar kadın sevgisinde o kadar ifrat etmişlerdir ki, sanemlerini yani putlarını kadın şeklinde yapmışlardır.
Makam sevgisi de şehvetten olduğu için, Üstad Hazretleri bu sevginin en sapık şekli olan “uluhiyet dava etmeyi” de bu gruba dâhil etmiştir.
Firavun; hem gadap hem de makam sevgisi noktasında, iki yönlü bir ifrata ve sapıklığa düştüğü için her iki grupta da yer alır. Bu kuvvenin en dehşetli temsilcileri Firavunlar, Nemrutlar ve Deccallar olmuştur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Biraz daha açar mısınız?
Enâniyet ve nefsin menfi manada kullanılması ve insanda serbest bırakılan üç kuvveden biri olan kuvve-i şeheviyenin tahriki ile özellikle bu zamanda en tehlikeli boyutları ve neticeleri ortaya çıkmıştır. Medeniyetin ve teknolojinin tesiriyle de bu hal, bu zamanda insanlığı külli anlamda yıkıma, fecâate götürmektedir. Buna binâen, bu zaman kurun-u vustanın vahşet ve dehşetini kısa bir zamanda, bir defada kusmuştur.
Kuvve-i şeheviyye; insanların kendilerine faydalı ve menfâatli olan şeyleri celbetmesi ve onlardan istifâde etmesini temin eden bir hassedir. Bu kuvvenin temeli yeme, içme, hayvânî duyguları tatmin ve menfâatleri temindir.
İşte bu özellikleri taşıyan kuvve, İslamiyet'le terbiye edilmez, Allah korkusu olmaz ve serbest bırakılırsa, menfi manada devamlı olarak menfâat merkezli işler.
Bu durum öyle bir noktaya gelir ki; insanlar, iştâh ve arzuları için diğer insanları âdeta köle ve hayvan gibi kullanır. Hele buna bir de küfür müdâhale ederse, o zaman bu duygunun sahipleri insanların kulluk, ibâdet ve inançlarına da musallat olurlar. İbâdetleri, kendilerine celp ve cezp ederler. Artık o eşhâsın her biri birer firavun olur, ulûhiyet davasına başlarlar.
Ayrıca sefâhati yerleştiren ve devamını sağlayan bu kuvvenin tesirinden, hiç bir millet, devlet ve medeniyet kurtulmamıştır. Dünyevi kanunlar ve nizâmlarla sefâhate engel olmak mümkün olamaz ve olmamıştır. Koca Roma İmparatorluğu ve Endülüs, bu kuvvenin tesiratından kurtulamamış ve yıkılmışlardır.
İşte insanlardaki bu kuvve-i şeheviyye-i behîmiyyenin mezkûr tehlikeli sonu, bu kuvvenin dinen terbiye edilmemesi ve serbest kalması ile başlar, sonra sahibini sefâhat ve menfâatinin zebunu yapmasıyla devam eder, neticede insanların her şeyini ve insanlığını massedip yutar, onların fikir ve ibâdetlerini kendine hasredip kendisine taptırırlar ve heykellerine rükû ve secde ettirirler.
Bu kuvvenin en dehşetli örnekleri, mâzide şahıslar bazında Firavunlar, Nemrutlar ve Deccallar olup, zamanımızda ise kendilerine kudsiyet verilen rejimler olarak görünmektedir.