" 'Lailahe illa ente' cümlesiyle istikbalimize, 'Sübhaneke' kelimesiyle dünyamıza, 'İnni küntu minezzalimin' fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celb etmeliyiz." cümlesini açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
a) Bizler "La ilahe illa ente" / "Senden başka ilah yoktur" derken, geleceğimizi yaratacak ve hazırlayacak Senden başka bir ilah yoktur, bizim gelecekteki hayatımızı ve rızkımızı da ihsan edecek ancak sensin, demiş oluyoruz.
Bu cümleden tevhide işaret vardır. Yani hem mazi ve hem de müstakbelin sahibi Allah'tır. Bu günümü yaratan, beni besleyip yaşatan Allah elbette ki, istikbalde de rahmetiyle beni yalnız bırakmayacaktır.
b) "Sübhaneke" "Sen her noksandan münezzehsin" kelimesiyle; Cenab-ı Hakk’ı en yüce vasıflarla vasıflandırıp, bütün noksan sıfatlardan tenzih ediyoruz. Her türlü noksan ve kusurdan münezzeh olan Allah, dünyanın eksik ve kusurundan da münezzehtir. Her ne kadar dünyada sıkıntılar, eza ve cefalar varsa da Allah'ın varlığı bize bir teselli kaynağı oluyor ve yüzümüzü ona çeviriyor.
Dünyadaki bütün sıkıntılarımızı gideren, bize lazım olan her türlü ihtiyaçlarımızı yerine getiren de Allah’tır. Bu bakımdan “Sübnaneke” kelimesi dünyamıza bakıyor.
İstikbal, sadece insanın dünya hayatındaki ömrünün kalan kısmı değildir. İstikbal, bütün gaybi âlemleri de içine alan geniş bir tabirdir. Dolayısı ile ebede uzanan hayat yolculuğumuzda yolumuzu nurlandıran Allah’tan başkası olamaz. Bu mana “Senden başka ilah yoktur.” ibaresi ile ifade ediliyor.
Evet, dünyayı kaldıracak ve yerine ahireti kuracak olan ancak;
“Her şeyin dizgini elinde, her şeyin hazinesi yanında, her şeyin yanında nâzır, her mekânda hazır, mekândan münezzeh, aczden müberra, kusurdan mukaddes, nakıstan muallâ bir Kadîr-i Zülcelal, bir Rahîm-i Zülcemal, bir Hakîm-i Zülkemal olabilir. Çünkü nihayetsiz hâcat-ı insaniyeyi ifa edecek, ancak nihayetsiz bir kudret ve muhit bir ilim sahibi olabilir.” (Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas)
Ayetinin dünyaya olan işareti ise; sonraki ifadelerde şu şekilde izah ediliyor:
"Ve mütemadiyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvâcı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur'ân-ı Hakîmin tezgâhında yapılan bir sefine-i mâneviye hükmüne geçen hakikat-i İslâmiyet içine girip, selâmetle o denizin üstünde gezip, tâ sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin." (Lem'alar, Birinci Lem'a)
Son olarak şunu da ifade edelim:
Biz “İnni küntu minezzalimin” demekle; her türlü kötülüğü emreden nefsimizin zulmünden, şerrinden Allah’a sığınmış oluruz. Zira kusurunu görmeyen, kendini her türlü ayıptan tenzih eden nefis, hakikaten insana her türlü çirkin işi ve zulmü severek yaptırır. Zulmetmekten ve kişiyi dalalete götürmekten zevk alır. Bu bakımdan, nefs-i emareye itimat edilmez, edilmemelidir. Onun şerrinden de ancak Allah bizleri muhafaza eder.
Hz. Yusuf (as.) gibi ulu-l azim bir peygamber bile, nefsinden şikâyet ederek şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu ben nefsimi temize çıkarmam. Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister ve kötülüğü emreder.” (Yusuf, 12/53)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar