"Maahaza mebde-i hayatına şek ve şüpheyle bakan adam herhalde masdar ile mazhar, menba ile mâkes, zâtî ile tecelli aralarını fark edemiyor..." Devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Masdar bir şeyin çıktığı, sudur ettiği mekân; mazhar ise onun zahir olduğu yani göründüğü mekândır. Aynı şekilde, menba bir şeyin nebean ettiği, çıktığı mekân, makes ise onun aksettiği, göründüğü mekândır. Nurlarda çokça geçen güneş ve ayna misâlini bu meseleye şöyle tatbik edebiliriz:

Güneş ışığın çıktığı mekân, ayna ise onun göründüğü mekândır. Aynada ışık vardır, ama bu ışık zâti değildir, tecellidir. Yâni, aynanın zâtında ışık yoktur, o ancak güneşin ışığının tecelli ettiği bir mekândır.

Bir çeşmeden akan su da buna misal olabilir. Suyun menbaı, kaynağı başka yerdedir, ama onun çıktığı, göründüğü mekân o çeşmedir. Aklı başında olan herkes bilir ki, o suyu, o çeşme yapmış değildir.

Bütün sebepler âlemi bu mânada değerlendirilebilir. Meyveyi yapan ağaç değildir, ama o ağaç Rezzak isminin tecelli ettiği bir mekân olmuştur. Aynadan akseden ışık, çeşmeden akan su ne ise tarladan çıkan mahsul, ağaçtan çıkan meyve de odur.

Aynı şekilde, İlâhî hakikatlerin insanlara ulaştırılmasında ve onlarda Hâdi (hidayet ihsan eden) isminin tecelli etmesinde de peygamberler ve onların varisi olan büyük âlimler vazife üstlenmişlerdir. Ancak, bu hakikatler de ağaçtan çıkan meyveler ve çeşmeden akan su gibi, o zâtların kendi malları, kendi ilimlerinin mahsulü değildir. Bütün hayırlar Allah’ın elindedir. Bunu böyle bilen bir insanı nefis aldatamaz, şeytan yanıltamaz.

Allah Resulünün (asm.) herhangi bir işine akıl erdiremeyen bir insan bilecektir ki, O Zât Allah’ın elçisidir, O’nun namına hareket etmektedir. Başta iman hakikatleri olmak üzere bütün hakikatler ve feyizler onun eliyle bize ulaştırılmaktadır. İsmet sıfatına sahip olduğu için günah işlemekten uzak kılınmış bu Hak elçisinin, bu hidâyet rehberinin, hikmetini bilemediğimiz bazı beşerî hallerine yahut muamelelerine takılıp, onun elindeki hakikatlere müşteri olmamak ancak şeytanın bir oyunu ve nefsin bir hilesidir.

Peygamber Efendimizin (asm) üzerinde çok güzellikler ve çok kemaller tezahür etmiş. Şâyet Resul-i Ekrem Efendimizi masdar ve menba telakki edersek, ondaki bütün güzellik ve kemalat onun şahsî malı olur.

Kâinat ve içindeki her mahlûk da Allah’ın isim ve sıfatlarına, nihâyetsiz cemal ve kemaline birer aynadır. Bu aynalar içinde en geniş, en parlak ve en harika ayna Resul-i Ekrem Efendimizdir (asm.). Nitekim O’nun (asm.) o mukaddes şahsiyeti tarif edilirken, “Bütün esmâya kemâl derecesinde ve itidal üzere mazhar” ifadesi kullanılır. Buradaki itidal kelimesi “biri diğerinden daha ileri değil, hepsi son derece kemâlde” demektir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 10.384
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...