"Duâlar, tevhid ve ibâdetin esrarına nümunedir. Tevhid ve ibâdette lâzım olduğu gibi, duâ eden kimse de 'Kalbinde dolaşan arzu ve isteklerini Cenab-ı Hak işitir.' deyip Kadir olduğuna itikad etmelidir..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Duâlar, tevhid ve ibâdetin esrarına nümunedir. Tevhid ve ibâdette lâzım olduğu gibi, duâ eden kimse de, 'Kalbinde dolaşan arzu ve isteklerini Cenab-ı Hak işitir.' deyip Kadir olduğuna itikad etmelidir. Bu îtikad, Allah'ın her şeyi bilir ve her şeye kadir olduğunu istilzam eder."(1)

Tevhid, Allah’ı bir bilmek, duâ da istek mânasına geliyor.

Kur’ânın hülasası kabul edilen Fatiha Sûresinde bu iki ders birlikte verilir. Önce bütün medih ve senanın ancak Allah için ve O’na mahsus olduğu beyan edilir. Bu bir tevhid dersidir. Sonra bütün âlemleri Allah’ın terbiye ettiği ders verilir. Sonra Rahmân ismi gelir. Yeryüzündeki bütün canlıların her türlü ihtiyaçlarının ancak âlemlerin Rabbi tarafından karşılandığına dikkat çekilir. Sonra Rahîm ismi, bu lütuf ve ihsanların mü’minler için ahirette ebediyen devam edeceği hatırlatılarak kalpler bu fâni nimetlerden cennete tevcih ettirilir. Ve bu mânaya kuvvet vermek üzere "din gününün sahibinin ancak Allah olduğu" hatırlatılır. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde insanın ancak O’na ibadet edip ve bütün ihtiyaçlarını ancak O’ndan dileyeceği hakikati kalpte hâkim olur ve bu hâkimiyeti bir sonraki âyetler açıkça beyan eder:

“Ancak sana ibâdet eder ve yalnız senden yardım dileriz.”Ve bunun ardından çok şümullü bir duâ gelir: "Bizi sırat-ı müstakime hidâyet et."

Bir başka âyet-i kerîmede sırat-ı müstakim “peygamberlerin, sıddıkların, şüheda ve salihlerin yolu” olarak tarif edilir. Bu yola girenler "mağdub ve dâllin" olmaktan kurtulacakları için bu iki gurubun yoluna girmeme konusunda da Allah’a duâ edilir.

Mağdub; zulüm ve ahlaksızlık yoluna girerek Allah’ın kahrına ve gazabına uğrayanlar; dâllin ise istikametten ayrılıp yanlış yollara sapan; batıl mabudlara tapan, sapık felsefî düşüncelere kapılanlardır.

Fatiha okunduktan sonra bütün bu duâlara “âmin” denilmekle yine Allah’ın rahmet ve keremine iltica edilmiş olunur.

“Kalbinde dolaşan” ifadesi çok mânalıdır. “Kalbine gelen” denilmeyip de “kalbinde dolaşan” denilmesi akıllara ayrı bir düşünce kapısı açıyor: Maddî kalpte kan dolaştığı gibi manevî kalpte de arzu ve istekler, vesvese ve ilhamlar dolaşıyor.

“Kandaki küreyvat, kalbdeki hatırat ondan gizlenmez, tasarrufundan hâriç kalmaz.”(2)

Maddî kalpteki alyuvarları da akyuvarları da allah yarattığı ve bunların tümünü bildiği gibi, manevî kalpte dolaşan iyi ve kötü her şeyi de bilir. O, hayrı da şerri de yaratandır. Tebareke Sûresinde “Yaratan bilmez olur mu?” buyurulması da bu hususta çok kuvvetli bir ders ve çok tesirli bir ihtardır.

Dipnotlar:

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
(2) bk. Şualar, Yedinci Şua.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Ender56

"8. İ’lem: Duâ, tevhidin ve ibadetin esrarına nümunedir."Duanın ibadetin esrarına numune olmasını izah edermisiniz?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

"Tevhid ve ibadette lâzım olduğu gibi, dua eden kimse de, “Kalbinde dolaşan arzu ve isteklerini Cenâb-ı Hak işitir” deyip Kadir olduğuna itikad etmelidir. Bu itikad, Allah’ın herşeyi bilir ve herşeye kadir olduğunu istilzam eder."

İbadetin asıl amacı kulun Allah'a olan iman ve bağlılığını fiilen ilan etmesidir dua da bu ilanın kavli hali oluyor. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...