"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Tavus kuşu gibi pek güzel bir kuş, yumurtadan çıkar, tekâmül eder, semâlarda tayarana başlar..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Tavus kuşu gibi pek güzel bir kuş, yumurtadan çıkar, tekâmül eder, semâlarda tayarana başlar. Âfak-ı âlemde şöhret kazandıktan sonra, yerde kalan yumurtasının kabuğu içerisinde o kuşun güzelliğini, kemâlâtını, terakkiyatını arayıp bulmak isteyen adamın ahmak olduğunda şüphe yoktur. Binaenaleyh, tarihlerin naklettikleri Peygamberimizin (A.S.M.) bidayet-i hayatına maddî, sathî, sûrî bir nazar ile bakan bir adam şahsiyet-i mâneviyesini idrâk edemez ve derece-i kıymetine vâsıl olamaz. Ancak bidâyet-i hayatına ve levâzım-ı beşeriyetine ve ahvâl-i zâhiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazarıyla bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin güneşi ve tûba gibi şecere-i Muhammediye (A.S.M.) çıkmıştır. Ve feyz-i İlâhî ile sulanmış ve fazl-ı Rabbânî ile tekâmül etmiştir. Binaenaleyh Nebiyy-i Zîşan'ın (A.S.M.) mebde-i hayatına ait ahval-i suriyesinden zaîf bir şey işitildiği zaman üstünde durmamalı; derhal başını kaldırıp etraf-ı âleme neşrettiği nurlara bakmalı."(1)
Her peygamber gibi, en son ve en büyük Peygamber olan Resulullah Efendimizin de (asm.) iki ciheti var: Kulluk ve risalet.
Peygamber Efendimiz (asm.) kulluk cihetiyle Allah’ı en ileri bir marifetle tanımış, O’na en kâmil mânasıyla muhabbet etmiş, emirlerine en hassas bir şekilde uymuş, yasaklarından en ileri bir titizlikle sakınmış, O’nun razı olduğu güzel ahlâkın bütün şubelerinde en ideal bir model ve eşsiz bir rehber olmuştur.
Risalet cihetiyle ise, Allah’ın son kitabını, bütün bir insanlık âlemine en mükemmel manada tebliğ etmiş, sadece kendi asrında, her biri bir hidâyet rehberi olan yıldız-misâl yüz yirmi dört bin sahabe yetiştirmiştir. Bir önceki sorunun izahında da geçtiği gibi, bütün evliya ve asfiya, bütün müçtehidler ve müceddidler ve nihâyet bütün mü’minler o nuranî ağacın birer meyvesidirler.
İşte bu “İ’lem”de Peygamber Efendimiz (asm)'in bu iki cihetinin de doğru olarak değerlendirilmesi ve birbirine karıştırılmaması ders veriliyor. Üstad Hazretleri, Resul-i Ekrem Efendimiz (asm.)’in kulluk cihetine ve beşerî yönüne şöyle nazar edilmesini istiyor:
“Bidâyet-i hayatına ve levâzım-ı beşeriyetine ve ahvâl-i zâhiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazarıyla bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin güneşi ve tûba gibi şecere-i Muhammediye (A.S.M.) çıkmıştır.”
Resul-i Ekrem Efendimizin (asm.) “Bidâyet-i hayatı”, kırk yaşından önceki dönemdir. Bu dönemde de kendisi Muhammedü’l-Emin olarak bilinmiş ve tanınmıştır. “Levâzım-ı beşeriyeti”, O’nun yemesi içmesi, uyuması, evlenmesi gibi beşerî halleri ve ihtiyaçlarıdır. Ahvâl-i zâhiriyesi ise, görünüşte bizim aklımıza sığışmayan ama hakikatte hikmetli ve hakikatli olan bazı davranışlarıdır.
İşte bu üç konuda zayıf bir şey işitildiği zaman bunlar üzerinde durmayıp, tümünü tavus yumurtasının kabuğu gibi telakki edip, o kabuktan çıkan ve iki cihanı aydınlatan, kâinatı ve insanı abesiyetten kurtaran ve kendisinden nice hikmetler, nice ibretler, nice hakikat dersleri zuhur eden risalet cihetine, yâni o kabuktan çıkan tavus kuşuna nazar etmemiz isteniyor.
Peygamber Efendimiz (asm.)'in kulluğu o kabuk gibi, risaleti ise tavuş kuşu...
Kâinat niçin yaratılmıştır? Bu âlemi insan meyvesi verecek şekilde kim planlamış, takdir etmiş ve kim terbiye etmiştir? Bütün âlemlerin yaratıcısı kimdir, isimleri sıfatları nelerdir? Bu dünya hayatı ölümle sona mı ermektedir? Değilse nasıl bir âleme gidilmektedir? Ölüm ötesi yolculuğun saadetle neticelenmesi için bu dünyada nelere dikkat etmek lazımdır?
İşte böyle binlerce sualin cevabını bir kulun bilmesi mümkün değildir. Bunlar ancak Allah’ın bildirmesiyle bilinebilir. Ve bu marifetler ancak bir peygambere ihsan edilebilir.
Bu ders, iki yanlış inanca da kuvvetli bir cevap teşkil ediyor. Birisi, müşriklerin “Melek cinsinden bir peygamber gelmeliydi.” şeklindeki itirazları. Diğeri de Hristiyanların Hz. İsa’yı (as.) ilahlaştırmaları.
Bu İ’lem’den aldığımız ders: Peygamberin insanlara rehber olabilmesi için onların cinsinden olması gerektiği, öyle olunca da onun da bir beşer olarak, yeme, içme, evlenme gibi ihtiyaçlarının bulunacağı, onun da ticaret yapabileceği, harp edebileceği…
Burada, Resul-i Ekrem Efendimizden (asm.) bizim hissimize ters düşen beşerî bir muamelenin yahut davranışın zuhur etmesi halinde nasıl düşünmemiz gerektiği konusunda kuvvetli bir ölçü veriliyor.
Öte yandan, İslâm’ın bütün ulvî hakikatlerini hep Allah’tan bilmek, bunların Allah Resulü’nün (asm.) “zâtî malı olmadıklarını, hariçten verilen tecelliler olduğunu” itikad etmek gerekir; tâ ki, Hristiyanların ve bir kısım Hz. Ali (ra.) taraftarlarının düştükleri hataya biz de düşmeyelim.
Habib-i Kibriya Efendimiz (asm)'in beşerî halleri ve manevî şahsiyeti Risale-i Nur'da harika bir şekilde izah edilmiştir. Üstad Hazretleri şu harika misali ile meseleyi çok güzel bir şekilde izah ediyor:
"Meselâ bir hurma çekirdeği var. O hurma çekirdeği toprak altına konup açılarak koca meyvedar bir ağaç oldu. Hem gittikçe tevessü eder, büyür. Veya tavus kuşunun bir yumurtası vardı. O yumurtaya hararet verildi, bir tavus civcivi çıktı. Sonra, tam mükemmel, her tarafı kudretten yazılı ve yaldızlı bir tavus kuşu oldu. Hem gittikçe daha büyür ve güzelleşir. Şimdi, o çekirdek ve o yumurtaya ait sıfatlar, haller var. İçinde incecik maddeler var. Hem ondan hasıl olan ağaç ve kuşun da, o çekirdek ve yumurtanın âdi, küçük keyfiyet ve vaziyetlerine nisbeten büyük ve âli sıfatları ve keyfiyetleri var. Şimdi, o çekirdek ve o yumurtanın evsâfını ağaç ve kuşun evsâfıyla raptedip bahsetmekte lâzım gelir ki, her vakit akl-ı beşer başını çekirdekten ağaca kaldırıp baksın ve yumurtadan kuşa gözünü tevcih edip dikkat etsin-tâ işittiği evsâfı onun aklı kabul edebilsin. Yoksa, 'Bir dirhem çekirdekten bin batman hurma aldım.! ve 'Şu yumurta, cevv-i âsumanda kuşların sultanıdır.' dese, tekzip ve inkâra sapacak."
"İşte, bunun gibi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın beşeriyeti, o çekirdeğe, o yumurtaya benzer. Ve vazife-i risaletle parlayan mahiyeti ise, şecere-i tûbâ gibi ve cennetin tayr-ı hümayunu gibidir. Hem daima tekemmüldedir. Onun için, çarşı içinde bir bedevî ile nizâ eden o zâtı düşündüğü vakit, Refref'e binip, Cebrâil'i arkada bırakıp, Kab-ı Kavseyne koşup giden zât-ı nuranîsine hayal gözünü kaldırıp bakmak lâzım gelir. Yoksa ya hürmetsizlik edecek veya nefs-i emmâresi inanmayacak."
"İşte, bunun gibi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın beşeriyeti, o çekirdeğe, o yumurtaya benzer. Ve vazife-i risaletle parlayan mahiyeti ise, şecere-i tûbâ gibi ve cennetin tayr-ı hümayunu gibidir. Hem daima tekemmüldedir..."(2)
Yumurta tavus kuşuna, çekirdek de ağaca nasıl bir mebde oluyorsa, aynı şekilde Peygamber Efendimiz (asm)'in beşerî ciheti de onun manevî şahsiyetine ve risaletine mebde’ yani başlangıç oluyor.
Habib-i Edip Efendimiz (asm)'in sadece beşerî yönüne dikkat kesilen bir adam, onun manevî kemalatını idrak ve ihata edemediği için, onu -hâşâ- sıradan bir insan gibi görür ve gereken hürmet ve sevgiyi gösteremez. Tarih ve siyer kitaplarında, Peygamber Efendimizin (asm) daha çok beşerî halleri ve insanî yönleri anlatıldığı için, O'nun manevî makamı ve azameti iyi anlaşılmıyor. Dolayısı ile sevgi ve hürmet de ona göre şekilleniyor.
Aynı şekilde yine Peygamber Efendimiz (asm)'in sadece manevî ve risalet cephesine dikkat kesilen bir adam da onun beşerî imamlığını ve rehberliğini idrak ve ihata edemez. Onu fevkalade bir melek gibi tasavvur eder, hayatta rehbersiz ve imamsız kalır. Hatta daha da ifrat ederse, Hristiyanların Hazret-i İsa’yı (as) ilahlaştırdığı gibi tehlikeli bir noktaya gidebilir. Böyle ifrat ve tefrite gitmemek için Peygamber Efendimiz (asm)'in her iki cihetini de dengede götürmeliyiz ve ona göre bakmalıyız.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
(2) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Dördüncü Nükteli İşaret.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar