"Mecaz" ve "Teşbih" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Mecaz: Bir kelimenin hakiki mânâsı ile değil de ona benzer başka bir mana ile veya istenileni hatırlatır bir kelime ile konuşmaktır.

Edebiyat Lügatı'nın, "Mecaz" maddesinde şu tafsilât vardır: Bir kelime, kendi mânasında kullanılırsa; hakikat olur. Eğer bir münasebetle asıl mânasından başka bir mânada istimâl edilir ve kendi mânasında kullanılmasında "karine-i mânia" bulunursa mecaz'dır.

Meselâ; tahta kelimesi ağaçtan satıh mânasına olduğu halde hakikattır. Fakat yazı levhası mânâsına kullanılır. Faraza, muallim tarafından talebeye "tahta başına geç" denilirse, mecaz'dır. Çünkü levhanın tahtadan yapılmış olması münasebeti ile bir de başına geçilecek tahtanın ancak yazı tahtası olup döşeme ve tavan tahtalarının başına geçilemiyeceği karine-i mâniası ile o kelime hakikat mânâsından mecâz mânâsına naklolunmuştur. Görüldüğü üzere bu kelimelerin manası birbirine çok yakın.

“Malda, parada gözüm yok” diyen bir kişi, bunu mecaz manasıyla ifade etmiş, kanaatkâr olduğunu, haris olmadığını vurgulamıştır.

“Falan kişinin eli delik” dense, o kimsenin elinin gerçekten delik olduğu değil, çok israf ettiği kastedilmiş olur.

“Şu kimsenin külü fazla” dendiği zaman ise, o kişinin zengin, cömert ve misafirinin eksik olmadığı anlaşılır.

“Falan kişinin eli uzun” dendiği vakit, o adamın nüfuzunun etkili olduğu anlaşılır.

“Falan adamın kellesi koltuğunda” söylendiği zaman, o kişinin ölümü göze alarak büyük işlere girdiği, gözünü budaktan esirgemediği ifade edilmiş olur.

Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde birçok teşbih, temsil ve mecaz vardır. Ancak Bediüüzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi; “Teşbihat ve temsiller, havassın elinden avamın eline ve ilmin elinden cehlin eline girse, hakikat telakki edilir.”

Meselâ: Bazı hadis-i şeriflerde dünyaya nezâret eden iki melâikenin öküze ve balığa benzetildiği gibi.

“Dünya neyin üzerindedir” diye sorulan bir suale Peygamber Efendimizin (sav.); “Sevrin (öküz) ve hutun (balık) üzerinde” buyurması bir mecazdır. Bazı kimseler burada kastedilen teşbih ve mecazı anlamamış, onu gerçekten öküz ve balık olarak anlamışlardır. Dünya döndüğüne göre, zaten böyle bir şeyi akıl ve mantık kabul etmez.

Bediüzzaman Hazretleri bu meseleyi şöyle izah etmektedir:

“Hamele-i Arş ve Semavat denilen melaikenin birinin ismi "Nesir" ve diğerinin ismi "Sevr" olarak dört melaikeyi, Cenab-ı Hak arş ve semavata saltanat-ı rububiyetine nezaret etmek için tayin ettiği gibi, semavatın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan Küre-i Arz'a dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir. O meleklerin birinin ismi "Sevr" ve diğerinin ismi "Hut"tur. Ve o namı vermesinin sırrı şudur ki: Arz iki kısımdır: Biri, su; biri toprak. Su kısmını şenlendiren balıktır. Toprak kısmını şenlendiren, insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omzundadır. Küre-i Arz'a müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık taifesine ve öküz nev'ine bir cihet-i münasebetleri bulunmak lâzımdır.”

Eskiden karada yaşayan insanlar ziraat ile meşgul olduklarından ve bunu öküz vasıtasıyla yaptıklarından o hayvan zikredilmiştir. Aynı şekilde, deniz kenarında yaşayan insanlar da rızkını balık üzerinden temin etmekte, onun ticaretini yapmakta hayatlarının bu şekilde idame ettirmekte idiler. İşte Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.) bu hakikati gayet veciz ve hikmetli bir şekilde ifade etmişlerdir.

Şimdi biri; “Dünya kalemin ve kılıcın üzerindedir” dese, bundan ilim anlaşılacağı gibi, devletin bekası da kılıç ve kalem iledir. Ya da “Devlet ekonominin üzerindedir” dense, devletin maddi güçle ayakta durduğu anlaşılır.

Teşbih: Aralarında maddî veya mânevi bir münasebet bulunan iki şeyi birbirine benzetme san'atıdır.

Erkân-ı teşbih (Teşbihin rükünleri):

1. Müşebbeh (Benzetilen),

2. Müşebbehünbih (Kendisine benzetilen),

3. Vech-i şebeh (benzetme ciheti),

4. Edât-ı teşbih (Teşbih edatı) Birinci ve ikinciye (Yâni, müşebbeh ve müşebbehünbih) "tarafeyn: İki taraf" denir. Meselâ: "Nuri şecâatte Hazret-i Ali gibidir" denildiğinde: "Nuri" müşebbeh, "şecâatte" vech-i şebeh, "Hazret-i Ali" kelimesi ise müşebbehünbih'dir. "Gibi" kelimesi ise edat-ı teşbihtir.

Ali aslan gibi kuvvetlidir. Örneğinde “Ali” benzeyen, “aslan” benzetilen, “gibi” benzetme edatı, “kuvvetli” kelimesi de benzetme yönüdür.

Edât-ı teşbih olanlar: "gibi, meselâ, misâl, sanki meğerki, mesel, mânend, andırır, âdetâ, çü, çün, tek, benzer, zannolunur, veş" (gibi kelimelerdir.)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
M
Okunma sayısı : 8.280
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

karolin
Temsil bahsine şöyle bir soru sorayım:' Ben bazı arkadaşlarımla otururken, örnek olarak derdimki; ''kırk kere söyledim,yine yapmamış.'' Sonra bana derlerdi;''YEMİN et 40 kere söylediğine.'' Yemin edemezdim.Çünkü yalan olurdu.Çünkü sayıca 40 kere söylememiştim.Ama çok söylemiştim. Dolayısıyla bana laf sokardı:Sen yalancının tekisin.Senden dost olmaz.Diğer arkadaşlarım da bana;bak o seni mağlup etti..Bir şey diyemedin,derlerdi.. Ne demek gerekirdi?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Kırk kere söyledim ifadesi bir teyit ve tekit ifadesidir yalancılık sayılmaz. Edebiyat cahilleri bu gibi inceliklerden anlamıyor demek.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...