"Mecazi olan aşk-ı dünya, aşk-ı hakikiye inkılap ettiği zaman, vahdetü’l-vücuda inkılap eder." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Mecazi aşk, varlıkları Allah adına ve hesabına değil kendi nam ve hesabına sevmek anlamına geliyor. Mesela, bir çiçeği Allah’ın isim ve sıfatlarına işaret eden bir sanatı ve eseri olarak değil de sadece zatı ve güzelliği için sevmek gibi.

Hakiki aşk ise başta Allahı sevmek ve sonrasında da varlıkları Allah adına Allah hesabına sevmektir. Yani her bir varlığı Allah’ın isim ve sıfatlarına işaret eden bir sanat eseri olarak görüp öyle değerlendirmektir.

Mecazi aşkın hakiki aşka dönüşmesi ancak varlıklar üzerindeki fânilik damgasını görmek ve okumak ile mümkündür. Varlıkların üzerinde görülen kemal ve güzelliklerin fâni olduğunu gören aşık, o kemal ve güzelliğin varlıklara ait olmadığını idrak eder. Sonra yüzünü kemal ve cemalin gerçek kaynağı olan Allah’a yöneltir. Ve bu yönelme sonucunda mecazi aşk hakiki aşka dönüşür.

Sonra eşyanın ve varlıkların bir tek varlığın gölgeleri ve ondan sadır olan şualar olduğuna hükmedip varlığı tekler. Böylece "Allah’tan başka mevcut yok." diyerek, kalbindeki ikiliği ve çokluğu bu yolla imha eder. Aslında vahdet-i vücut, zevale ve ayrılığa mahkum olan eşyaya bir çeşit beka verme yoludur.

Üstad'ımız bu inceliğe şu şekilde işaret ediyor:

“Öyle de koca dünyayı ve kâinatı heyet-i mecmuasıyla mahbub ittihaz eden, sonra o muhabbet-i acîbe dâimî zevâl ve firak kamçılarıyla muhabbet-i hakikîye inkılâb ettiği vakit, o çok büyük mahbubunu zevâl ve firaktan kurtarmak için vahdetü’l-vücud meşrebine ilticâ eder. Eğer gayet yüksek ve kuvvetli îmân sahibi ise, Muhyiddin-i Arab’ın emsâli gibi zâtlara zevkli, nûrânî, makbul bir mertebe olur. Yoksa, vartalara, maddiyâta girmek, esbapta boğulmak ihtimâli var. Vahdetü’ş-şuhud ise, o zararsızdır, ehl-i sahvın da yüksek bir meşrebidir.” (Lem'alar, Dokuzuncu Lem'a)

Mahbub olarak gördüğü kâinatı ve dünyayı zeval ve firaktan kurtarmak için gerçek varlık sahibi olan ve varlığı ezeli ve ebedi olan Allah’ın varlığına bağlayıp bir cihetle beka veriyor. Ama bu beka vermek ve varlığı tümlemek akli ve felsefi değil, kalbi ve ruhidir. Akli ve felsefi olsa şirke ve eşyayı ilahlaştırmaya girer ki bu küfür olur. Kâinat ile Allah arasındaki tek münasebet yaratan ve yaratılandır. Yani Allah yaratan kâinat ise yaratılandır. Bunun dışında bir münasebet ve benzerlik söz konusu değildir.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Said-i Nursî'nin Vahdet-i Vücud'a Bakışı

- "Vahdetü'l-Vücud" ne demektir, izah eder misiniz?

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 136
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...