"Fıtrat-ı insaniyedeki aşk-ı beka muhabbet-i ilâhiyeden teşa’ub eden bir muhabbettir... Kalb ve mahiyet-i insaniye zişuur bir aynadır... Aşk-ı beka ile sever." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanın fıtratında bulunan ebedî yaşama arzusu, Allah’ı sevmenin bir şubesi ve bir tecellisidir. Allah muhabbet hissini, kendi Zât’ını ve isimlerini sevmemiz ve O’na perestiş etmemiz için ihsan etmiştir. İnsan su-i istimal ile bu kabiliyeti mecazî aşklara çeviriyor, fani şeylere sarf edip heba ediyor.
Aşk ve muhabbet insanın en köklü ve en esaslı bir duygusudur. Bunun fıtrattan sökülüp atılması kabil değildir. Ama bu duyguyu İlahî veya mecazî aşka çevirmek, insanın iradesindedir. İnsan, kalbini İlahî aşka tevcih etme fırsatı ve imkânı varken, bunu mecazî aşkların dalgasına kaptırır ise, bu mes’uliyeti gerektiren bir durumdur.
“Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fâni mahbublara müteveccih olduğu vakit ya o aşk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır veyahut o mecazî mahbub, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için bâki bir mahbubu arattırır; aşk-ı mecazî, aşk-ı hakikiye inkılab eder.
İşte insanda binlerle hissiyat var. Her birisinin aşk gibi iki mertebesi var: Biri mecazî, biri hakikî.” (Mektubat, 9.Mektup)
Mevcudatı Allah hesabına, O’nun isim ve sıfatlarının tecellisi ve eserleri olduğu için seversek, marifete ve muhabbet vesile olur. Güneş aynada yansıyor ve aynayı güzelleştirip parlatıyor; biz ise güneşi sevmek yerine güneşin güzelliğine vesile olan aynada takılıp kalıyoruz. Oysa ayna güneşi gösterme konusunda sadece bir vesiledir. Vasıtayı, maksada götüren bir vesile olarak görmek gerekiyor. Nasıl ayna güneşe vesilelik ediyor ise, insanın mahiyet ve kalbi de Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli edip temerküz ettiği parlak bir ayna ve bir vesiledir. Yani insana verilmiş olan duygu ve kabiliyetler İlahi isimlerin tecelli mahalleridir.
İnsan kendi mahiyetine bakarak Allah’ı tanıyabilir. Bu yüzden; "Kendini bilen Rabbini bilir" denilmiş...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü