"Mehdiden evvel gelen emsalleri, nümuneleri olan hulefa-i mehdiyyin ve aktab-ı mehdiyyin evsafları, asıl Mehdinin evsafına karışmış ve ondan rivayetler ihtilafa düşmüş." Hulefa-yı mehdiyyin ve aktab-ı mehdiyyin hakkında bilgi verir misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"DÖRDÜNCÜ ESAS: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın istikbalden haber verdiği bazı hâdiseler, cüz’î birer hâdise değil; belki tekerrür eden birer hâdise-i külliyeyi, cüz’î bir surette haber verir. Halbuki o hâdisenin müteaddid vecihleri var. Her defa bir vechini beyan eder. Sonra râvi-i hadîs o vecihleri birleştirir, hilaf-ı vaki gibi görünür."

"Mesela, Hazret-i Mehdi’ye dair muhtelif rivayetler var. Tafsilat ve tasvirat, başka başkadır. Halbuki Yirmi Dördüncü Söz’ün bir dalında ispat edildiği gibi Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, vahye istinaden, her bir asırda kuvve-i maneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için hem dehşetli hâdiselerde yeise düşmemek için hem âlem-i İslâmiyet’in bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beyt’ine ehl-i imanı manevî rabtetmek için mehdiyi haber vermiş. Ahir zamanda gelen mehdi gibi her bir asır Âl-i Beyt’ten bir nevi mehdi, belki mehdiler bulmuş. Hatta Âl-i Beyt’ten ma’dud olan Abbasiye hulefasından Büyük Mehdi’nin çok evsafına câmi’ bir mehdi bulmuş."

"İşte Büyük Mehdi’den evvel gelen emsalleri, numuneleri olan hulefa-yı mehdiyyîn ve aktab-ı mehdiyyîn evsafları, asıl mehdinin evsafına karışmış ve ondan rivayetler ihtilafa düşmüş."(1)

"Hulefa-i mehdiyyîn" bu ifade, tarihte özellikle siyasi noktada, İslam'a zarar veren devlet ve orduları dize getiren ve Müslümanlara dayanak teşkil eden kişileri ifade eder. Mehdi-i Abbasi, Ömer Bin Abdülaziz, Selahaddin-i Eyyubi ve Yavuz Sultan Selim gibi zatlar bu sınıfa dahil edilebilir.

"Aktâb-ı mehdiyyîn" Bu ifade de manevi olarak İslam'a zarar veren düşünce, akım, manevi lobiler, ahlaka zarar verenlere karşı, İslam'ı muhafaza ve müdafaa edenler kastedilir. Bunlara İmam Buhari gibi Muhaddisler, İmam-ı Azam gibi Müçtehitler, Abdülkadir-i Geylani gibi kutuplar, İmam-ı Gazali gibi muhakkikler güzel misal olabilir.

Ahir zaman ve mehdi ile alakalı hadislerin tamamına yakını müteşabihtir. Bu gibi hadisler müteşabih, yani manası kapalı ve mecazi olduğu için, hakiki ve kuvvetli bir tevil ve tabir istiyorlar. Üstad Hazretleri eserlerinde bu müteşabih hadisleri hakiki ve sağlam bir şekilde tevil ve tabir etmiş. Bu tevil ve tabirlere dikkatle bakıldığında bu hadislerin hakiki manaları da anlaşılır.

Mehdinin zatına veya vasıflarına işaret eden hadislerin birçoğu müteşabihtir ya da mehdi gibi hizmet edecek bazı zatların vasıfları ile karıştırılmıştır. Bu sebeple ahir zamanda gelecek mehdi ile ondan önce çıkıp mehdi gibi hizmet eden zatların vasıfları birbirine girift hale gelmiştir.

Bu gibi hadisleri temyiz ve tefrik için Üstad Hazretleri gibi bir ehil zatın tevil ve izahı gerekir. Nitekim Üstad Hazretleri eserlerinde bu hadislerin büyük bir kısmını tevil ve tabir etmiştir. Onlara dikkat ile bakılır ise, mehdinin kim olduğu da anlaşılır kanaatindeyiz.

Mehdi ve deccal mefhumları ümmetin ümit ve korkusunu zinde tutmak için, yani teyakkuz için vaz’ edilmiş şeylerdir. Her dönemde ümmet bu manaya muhtaç olduğu için, bu gibi mefhumlar mutlak bırakılmış, yani tarih ve isim verilmemiş, sadece sıfatları anlatılmıştır. Sıfatları da umumi bırakılmış ki, her dönem bu mehdi ve deccal manasından istifade edebilsin.

Üstad Hazretlerinin dönemine bakıldığında çok mühim hadiselerinin vuku bulduğu görülecektir. Birinci ve İkinci dünya savaşları yaşanmış ve milyonlarca insan ölmüştür. Ateistlik ilk defa resmî devlet olmuş ve dünyanın yarısını tesiri altına almıştır. İslam ülkelerinde değişik isimler altında dinsizlik rejimleri kurulmuş, din diyen, ya idam edilmiş ya sürgün edilmiş.

O helaket ve felaket döneminde çeşitli menfi cereyanlar, imansızlık ve sefahet ateşi her tarafı kasıp kavurmaktaydı. Kur’an’ın nurunu söndürmeye çalışanlar zulümlerini bütün şiddetiyle icra ediyor ve başta Nur talebeleri olmak üzere Kur’an’a ve imana hizmet eden bütün ilim ve irfan erbabını her türlü zulüm, istibdat, hapis ve sürgün gibi eza ve cefalara maruz bırakıyorlardı. Kur’an okumak ve Arapça öğrenmek yasaklanmış, ezanlar Türkçe okutulmaya başlanmış, bazı camiler hapishane yapılmış, bazıları da ahır olarak kullanılmıştır. Her yönüyle dehşetli bir asırda yaşıyorduk.

Dolayısıyla hadislerdeki temsilleri ve müteşabih ifadeleri aynı ile kabul etmek, onları tevil etmeden hadiselere tatbik etmek büyük yanlışlıklara ve hatalara, hatta hurafelere kapı açar.

Risale-i Nur'un ahir zaman ile alakalı hadis-i şeriflere getirdiği tevil ve tabirler meseleyi gayet güzel izah ediyor, o kısımları iyice tahkik etmek gerekir. Yoksa daha çok, ucube, hayali, gülyabani tipi mehdi ve deccaller bekleriz. Mehdi ve deccalı mahiyeti meçhul bir mefhum hâline getirip, dine şüphe kapısı açan hayalperest avam gibi hareket etmemek gerekir.

Hadis usulünde, zahiren birbirine zıt gibi görünen hadislerin zayıf olanı, kuvvetliye tevil ve tabir olunur. Yani kuvvetli hadisin mânası esas olur, zayıf olan hadis de ona muvafık bir şekilde tevil edilir.

Üstad Hazretleri mehdi ve deccal hakkında mervi hadislerin, ravileri tarafından karıştırıldığını söyler. Mesela, her dönemde bir nevi mehdi manasını almış yüksek zatların vasıfları ile ahir zamanda gelecek büyük mehdinin vasıfları birbirine karışmış. Bu yüzden, hadisin manalarını anlamak için tevil ve tabire selahiyetli âlimlerin şerh ve izahına müracaat etmek gerekiyor. Hususan mehdinin ismi ve doğum yeri ile alâkalı bariz bir şey söylemek mümkün değildir. Bazı cemaat ya da tarikatlar işi abartıp mehdinin nerede ise ayakkabı numarasını bile söylemeye kalkışıyorlar. Bu gibi yaklaşımlar doğru ve sağlıklı değildir.

1) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Dördüncü Nükteli İşaret.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...