"Meslek-i velayet çok kolay olmakla beraber çok müşkülatlıdır; çok kısa olmakla beraber çok uzundur; çok kıymettar olmakla beraber çok hatarlıdır; çok geniş olmakla beraber çok dardır." Bu zıtlıkları izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Meslek-i velayet çok kolay olmakla beraber çok müşkülatlıdır."
Tasavvuf mesleği ile elde edilen velayetin kazanılması çok uzun ve meşakkatlidir. Buradaki müşkilat ifadesi, riyazet ve çile gibi ağır terbiye usullerine işaret ediyor. Eskiden bir müridin nefsini terbiye etmesi, bazen kırk sene ağır riyazet ve çile ile ancak mümkün olabiliyormuş.
Kolay olması ifadesinde ise velayetin kazanılmasından sonra, imanla kabre girmenin, şek ve şüphelerden salim kalmaya işaret ediliyor. Yani bir veli velayet makamına çıkıp iman hakikatlerini bizzat müşahede ettikten sonra, kabir ve cennet onun için kolay hâle gelmiş demektir.
"Çok kısa olmakla beraber çok uzundur; çok kıymettar olmakla beraber çok hatarlıdır..."
Kısa ve uzunluk tabirlerinde de aynı mülahazaları düşünebiliriz. Yani tasavvuf mesleği ile velayeti kazanmak çok uzun ve meşakkatlidir, lakin elde ettikten sonra maksud olan rıza ve cenneti elde etmek gayet kısa ve kolaydır. Bu meslek çok değerli olduğu kadar, bir o kadar da tehlikelidir. Velayeti elde etme yolunda çok zayiat olabilir. Bir takım tasavvuf yolcularının velayet seyrinde şatahata ve naza sapması, buna misal olarak verilebilir.
"Çok geniş olmakla beraber çok dardır."
Tasavvuf mesleğinde giderken şartlar ve yollar çok dar, ama neticeye ulaştıktan sonra meydan çok geniş ve ferahlıdır. Yani herkesin rahatla gidebileceği bir yolu yok, ama o yolda gidip de neticeye yani velayete varanlar için hem iman, hem marifet, hem de manevî makamlar çok geniştir.
Netice olarak bu zıt ifadelerin hakikati; yol ve neticelerdir. Yani tasavvuf mesleğinin velayet yolları ve disiplinleri zor, dar, riskli ve uzundur; lakin bu yolu bitirdikten sonra netice kolay, geniş, salim ve kısadır.
bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Efendim, anladığım kadarıyla ve bahsin bütününü dikkate alınca, Hz. Üstad'ın bu zıtlıklara dikkat çekmesini şöye yorumluyorum:
Velayet ve tarikat mesleği, eğer şartlarına riayet edilerek takip edilirse kolay, kısa, kıymetli, geniştir. Fakat bu şartlar, bilhassa zamanımızda yerine getirilmesi bakımından o derece ağır ki, ister istemez bu meslek çok müşkülatlı, çok uzun, çok hatarlı, çok dardır. Hz. Üstad'ın İçtihat Risalesi ile "Günümüzde içtihat kapısı açık mıdır?" sorusuna verdiği cevaptaki yaklaşımı gibi: "İçtihat kapısı açıktır. Fakat şu zamanda oraya girmeye Altı Mâni vardır."
O altı mani gözden geçirilince, "Bu zamanda içtihad, adeta mümkün değildir" kanaati hasıl oluyor.
Benzer şekilde Telvihat-ı Tis'a risalesi de iyice tetkik edilip anlaşılınca bu zamanda velayet ve tarikat mesleğinde salimen gitmenin, adeta imkansızlığı, hadi biraz daha yumuşatalım, pek çok zor olduğu ortaya çıktığı gibi; Hz. Üstad'ın "Zaman tarikat zamanı değil hakikat zamanıdır, cemaat zamanıdır..." gibi ifadeleri ile Risale-i Nur metoduna işaretinin hikmetleri de anlaşılıyor.