MEŞREB
Aynı cemaat içinde bulunan kimseler farklı meşreblerde olabilirler. Kimi kalp ağırlıklı olur, kimi akıl ağırlıklı. Kimi sabırlı olur kimi celalli.
Meşreb kelimesinin kaynağı şu olaya dayanır: İsrailoğulları Hz. Musa’nın rehberliğinde Kızıldenizi geçerler. Çölde susadıklarında Hz. Musa’dan su talebinde bulunurlar. Cenab-ı Hak, Hz. Musa’ya “Asa’nı taşa vur!” diye vahyeder. Hz. Musa, asasını taşa vurunca, İsrailoğullarının kabileleri sayısınca, on iki yerden su çıkar. Böylece, her kabile, kendine tahsis edilen bölümden suyunu içer, aralarında münakaşa olmaz.
İşte, üstteki olayı anlatan ayette “Onlardan her biri meşrebini (su içme yerini) bildi” ifadesi, meşreb kelimesine kaynak olmuştur. (Bakara, 60)
Peygamber Efendimiz (asm.) , Bedir esirlerine yapılacak muameleyi ashabıyla meşveret ederken Hz. Ebubekir “Fidye karşılığı serbest bırakalım” der. Hz. Ömer ise “Hepsini öldürelim” teklifinde bulunur. Hz. Peygamber (asm.), Hz. Ebubekiri Hz. İbrahim ve Hz. İsa’ya; Hz.Ömer’i de Hz. Nuh ve Hz. Musa’ya benzetir.
Mesela, Tabiinin en önde gelenlerinden kabul edilen Hasan-ı Basri ve Üveys el-Karani’nin meşrebleri elbette aynı değildir. Hasan-ı Basri, insanlarla iç içedir. Talebe yetiştirmekte, halkın suallerine cevap vermektedir. Üveys el-Karanî ise sırlı ilimlere, ruhani feyizlere mahzardır ve münzevi meşreptir.
Günümüz Müslümanlarında da pek çok farklı meşrepler görmek mümkündür. Bu farklılık, aslında bir renkliliktir, bir güzelliktir. Bu farklılığı ihtilaf sebebi yapmamak gerekir. Gök cisimlerinin nizamından bahseden ayette “Her biri bir yörüngede hareket eder” (Yasin, 40) denildiği gibi, her meşrep sahibi de, diğerlerinin yörüngesine girmeden, çarpmadan ve çatışmadan yoluna devam etmelidir.
Meşreb kelimesinin kaynağı şu olaya dayanır: İsrailoğulları Hz. Musa’nın rehberliğinde Kızıldenizi geçerler. Çölde susadıklarında Hz. Musa’dan su talebinde bulunurlar. Cenab-ı Hak, Hz. Musa’ya “Asa’nı taşa vur!” diye vahyeder. Hz. Musa, asasını taşa vurunca, İsrailoğullarının kabileleri sayısınca, on iki yerden su çıkar. Böylece, her kabile, kendine tahsis edilen bölümden suyunu içer, aralarında münakaşa olmaz.
İşte, üstteki olayı anlatan ayette “Onlardan her biri meşrebini (su içme yerini) bildi” ifadesi, meşreb kelimesine kaynak olmuştur. (Bakara, 60)
Peygamber Efendimiz (asm.) , Bedir esirlerine yapılacak muameleyi ashabıyla meşveret ederken Hz. Ebubekir “Fidye karşılığı serbest bırakalım” der. Hz. Ömer ise “Hepsini öldürelim” teklifinde bulunur. Hz. Peygamber (asm.), Hz. Ebubekiri Hz. İbrahim ve Hz. İsa’ya; Hz.Ömer’i de Hz. Nuh ve Hz. Musa’ya benzetir.
Mesela, Tabiinin en önde gelenlerinden kabul edilen Hasan-ı Basri ve Üveys el-Karani’nin meşrebleri elbette aynı değildir. Hasan-ı Basri, insanlarla iç içedir. Talebe yetiştirmekte, halkın suallerine cevap vermektedir. Üveys el-Karanî ise sırlı ilimlere, ruhani feyizlere mahzardır ve münzevi meşreptir.
Günümüz Müslümanlarında da pek çok farklı meşrepler görmek mümkündür. Bu farklılık, aslında bir renkliliktir, bir güzelliktir. Bu farklılığı ihtilaf sebebi yapmamak gerekir. Gök cisimlerinin nizamından bahseden ayette “Her biri bir yörüngede hareket eder” (Yasin, 40) denildiği gibi, her meşrep sahibi de, diğerlerinin yörüngesine girmeden, çarpmadan ve çatışmadan yoluna devam etmelidir.