"Meyvenin Dördüncü Meselesini çok defa okuyunuz; kuvve-i mâneviyeniz kırılmasın." İzah eder misiniz?

Soru Detayı

- Buradaki "kuvve-i maneviye"den ne anlayabiliriz? Bu meseleler nelerdir, dördüncü mesele neden çok mühim?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Kuvve-i maneviye" kelime olarak moral, manevî mukavemet ve metanet manalarına geliyor.

Kuvve-i manevîye, muhkem ve tahkikî bir imanın neticesidir. Yani iman ne kadar sağlam ise, bunun bir neticesi olan manevî kuvvet de o nisbette sağlam olur.

İman; ubudiyet, marifet ve tefekkür ile kuvvetlenir, gaflet ve günahlar ile de zayıflar. Bu yüzden, mü’min hayatının her anında imanını takviye edip güçlendirmeye muhtaçtır. İman ne kadar sağlam olursa, moral de buna bağlı olarak yüksek olur, manevî kuvvet güçlenir.

Günah, gaflet, malayani şeyler, siyasî boğuşmalar, yalan ve tezvirat gibi şeytanî meşguliyetler, insanın imanını ve buna bağlı olarak da manevî kuvvetini kıran şeylerdir. Dördüncü Mesele'de bu hususları nazara veriyor.

İnsanları tesiri altına alıp, kendi ile meşgul edip ahireti unutturan bütün meşguliyetleri üç ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar siyaset, derd-i maişet ve felsefedir.

"Diğeri, Rezzâk-ı Hakikîyi itham etmek derecesinde derd-i maişete dalıp ferâizi terk ve maişet yolunda rastgelen günahları işleyen fâsık-ı hâsirdir."(1)

"Endişeli sual: Bu âhir zaman fitnesinde açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalâlet, biçare aç ehl-i imanı, derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup ya ikinci, üçüncü derecede bırakmaya çalışacak diye, rivayetlerden anlaşılıyor."(2)

"Çünkü, şimdi saadet-i ebediyeye bedel, saadet-i dünyeviye medar-ı nazardır. Beşerin nazar-ı dikkati, başka maksatlara müteveccihtir. Tevekkülsüzlük içinde derd-i maişet ruha sersemlik ve felsefe-i tabiiye ve maddiye akla körlük verdiğinden, beşerin muhit-i içtimaîsi, o şahsın zihnine ve istidadına, içtihad hususunda kuvvet vermediği gibi, teşettüt veriyor, dağıtıyor."(3)

İnsanların ekseriyeti partileri ve siyasileri çok iyi bilmelerine rağmen, otuz iki farzı ve dinin çok zaruri kısımlarını bile bilmekten acizler. Bu da gösteriyor ki, insanların gündeminde siyaset dinden daha mühim bir yere sahip.

Bu üç başlığın dışında spor, eğlence, magazin, televizyon, diziler ve lüzumsuz bilgiler de maalesef dinin önüne geçmiş durumda. Mesela, gençler futbol takımlarındaki oyuncuları takır takır sayabilirken, dinin farzlarından haberleri yok.

İman ve Kur’an’a hizmet etmek meselesi, dünyanın bütün meselelerinden daha üstün ve daha ehemmiyetli bir meseledir. Dünyanın en büyük hâdiseleri bile bir Nur Talebesini iman ve Kur’an hizmetinden alıkoyamaz ve koymamalıdır. Üstad Hazretleri Dördüncü Mesele'de bu hakikati izah ediyor.

Evet, bir insanın bu dünyada en büyük davası, kabre iman ile girip girmemek davasıdır. Şayet bir insan kabre imansız girse, dünyanın hangi meşguliyeti ya da hangi davası onu kurtarabilir. Demek imanla kabre girmeye vasıta olan şeyler ile meşgul olmak, dünyanın en büyük ve en mühim hâdiselerinden daha ehemmiyetlidir.

Üstad Hazretleri, iman hizmetini İkinci Dünya Savaşı ile meşgul olmaktan daha mühim görerek bize bir yol gösteriyor ve ikaz ediyor. Dünyanın en büyük hâdisesi bile iman hizmetine set çekemezken, nasıl olur da âdi ve basit şeyler bu hizmete set çekebilir, diye bir mukayese yapmak da mümkündür.

Dünyanın böyle zulümlü ve karanlık şeyleri ile meşgul olmakta bir fayda olmadığı gibi, çok ciddi zararlar ve tehlikeler mevcuttur.Mesela İkinci Dünya Harbi'nde bir tarafa kalben destek vermek, onların günah ve zulümlerine ortak olmak demektir. Zira "Küfre rıza küfür olduğu gibi, zulme rıza dahi zulümdür" fehvasınca, zalime kalben taraftar olmak, onun zulmüne ortak olmak demektir. Onların dünyevî hâkimiyet kavgasında Müslümanların kalben onlara taraf olmasında hiçbir menfaat olmadığı halde, onların büyük zulümlerine meccanen ortak olmak akıl kârı değildir.

Bu sebeple Üstad Hazretleri hem kendisi meşgul olmamış, hem de talebelerini meşgul olmaktan men etmiştir. Kendisi bütün mesaisini daha elzem ve daha ehemmiyetli olan iman hizmetine sarf etmiş, talebelerini de ısrarla buna teşvik etmiştir.

Lüzumsuz ve faydasız şeylerle meşgul olmak, kalplere doldurmak, her zaman zararlıdır. "Hiç dünyaya bakmıyorum" diyen bir insan da dünyanın bir köy haline geldiği, televizyon ve internetin her eve girdiği bu asırda zaten her hâdiseden haberdardır.

Dipnotlar:

(1) bk. Sözler, Beşinci Söz.
(2) bk. Kastamonu Lâhikası, 95. Mektup.
(3) bk. Sözler, Yirmi Yedinci Söz'ün Zeyli.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 4.249
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...