"Müstemirre olan şu şeriat-ı fıtriye-i İlâhiye, evhamda tecessüm etsin, neden taaccüp olunsun?" İzah eder misiniz; “evhamda tecessüm etmek” ne demek?
Değerli Kardeşimiz;
"Ef’âl-i ihtiyariyenin nezzamı olan şeriat ve kanun, şu kadar hark ve muhalefetle beraber birçok cühhal-i vahşiye, âdetâ şeriatı bir hâkim-i rûhânî ve nizamı bir sultan-ı mânevî tevehhüm edip, bir tesiri tahayyül eder. Evet, bir taburun veya askerin muttarid olan harekâtını ve yeknesak olan etvarlarını ve birbiriyle raptolunan ahvallerini müşahede eden vahşî bir adam, şu efrad-ı adîdeyi veyahut heyet-i askeriyeyi, mânevî bir iple merbut zannederse, acaba garip görünecek midir? Veyahut bir bedevî veya bir şairü’t-tab’, nâsı bir vaz-ı hasen de ifrağ eden ve mabeynlerini telif eden nizamı bir mevcud-u mânevî ve şeriatı bir halife-i ruhanî temessül ederse, çok görünecek midir?"
"Öyleyse, kâinatın ahvaline taallûk eden ve tabiat tesmiye olunan ve tasdik-i enbiya veya tekrim-i evliyadan başka hark olunmayan ve müstemirre olan şu şeriat-ı fıtriye-i İlâhiye, evhamda tecessüm etsin, neden taaccüp olunsun?"(1)
Burada “Her şeyi tabiat yapıyor.” fikrinin nereden çıktığı, menşei ve kökeni izah ediliyor.
Mesela, elmanın düzenli ve sürekli bir şekilde elma ağacından çıktığını gözlemleyen vahşi bir adam, elma ile elma ağacı arasında illiyet (nedensellik) bağından da etkilenerek, vehminde elma ağacını bir yaratıcı gibi tahayyül etmeye başlıyor. Üstad burada vahşi adamın bu yanlış tabiat algısının ilmi mahiyetini analiz ediyor.
Vahşi adamın objektif gözleminin evhamda nasıl sübjektif bir somut inanca dönüştüğünü ifade ediyor.
Camide saf durmuş müminlerin düzenli ve ahenk içinde cemaat ile namaz kılmalarını gözlemleyen bir vahşi adam, cemaat arasında bir ipin olduğunu düşünüyor ve bu düzen ve ahengin ipten kaynaklandığına inanıyor. Yani imamın vasıflarını ve sesli komutlarını o hayalindeki ve vehmindeki ipe dayandırıyor. Vahşi adamın bu duruma düşmesindeki en büyük pay ya imamı görmemesi ya da imamdan gafil olmasıdır.
"Tabiat yapıyor." diyenler de aynen bu vahşi adam gibidir. Kainattaki düzeni ve ahengi Allah’a değil de gerçekte var olmayan hayalindeki ve vehmindeki tabiat kanunlarına veriyorlar. Oysa tabiatın (kanunların) harici bir değeri ve gerçekliği bulunmuyor, bu kanunları koyan ve kudretiyle, ilmiyle, hikmetiyle idare eden Allah'ın varlığı lazımdır ve esastır. Tabiat yapıyor ve icat ediyor fikri, Allah’a inanmak istemeyen vahşilerin uydurduğu düşsel bir gulyabanidir.
Not: Bu gibi cümleleri siyak - sibakına göre okumak gerekiyor. Bir cümleyi içindeki paragraftan ya da konu bütünlüğünden bağımsız düşünürsek, o zaman anlam çıkarmakta zorlanırız. Cümleyi bağlamları ile anlamaya gayret edelim. Bu konunun daha geniş açıklaması, Yirmi Üçüncü Lem'a olan "Tabiat Risalesi"dir.
(1) bk. Muhakemat, Üçüncü Makale (Unsuru'l-Akide; Birinci Maksat.
İlgili ders videosu için tıklayınız:
- Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (41. Bölüm).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Şeriatın hark ve muhalefet edilmesi ne manaya geliyor. Buna açıklık getirimiziniz.
Şeriat-ı İlahiye ikidir:
Biri:
Sıfat-ı kelâmdan gelen bir şeriattır ki, beşerin ef'al-i ihtiyariyesini tanzim eder.
Ef’âl-i ihtiyariyenin nezzamı olan şeriat ve kanun ibarede geçen şeriat bu birinci şeriat değil mi?
Acizane anladığım kelam sifatindan gelen Rububiyet kanunlarına insan iradesiyle muhalfet ettiği halde bir reisi ruhani telâkki edilmiş. İbarenin bütünlüğüne muhalif bir mânâ mi oluyor?
Paragrafın en alt kısmı bizim bakış açımızı desteklediğini düşünüyoruz:
Ef’âl-i ihtiyariyenin nezzamı olan şeriat ve kanun, şu kadar hark ve muhalefetle beraber birçok cühhal-i vahşiye, âdetâ şeriatı bir hâkim-i rûhânî ve nizamı bir sultan-ı mânevî tevehhüm edip, bir tesiri tahayyül eder. Evet, bir taburun veya askerin muttarid olan harekâtını ve yeknesak olan etvarlarını ve birbiriyle raptolunan ahvallerini müşahede eden vahşî bir adam, şu efrad-ı adîdeyi veyahut heyet-i askeriyeyi, mânevî bir iple merbut zannederse, acaba garip görünecek midir? Veyahut bir bedevî veya bir şairü’t-tab’, nâsı bir vaz-ı hasende ifrağ eden ve mabeynlerini telif eden nizamı bir mevcud-u mânevî ve şeriatı bir halife-i ruhanî temessül ederse, çok görünecek midir? Öyleyse, kâinatın ahvaline taallûk eden ve tabiat tesmiye olunan ve tasdik-i enbiya veya tekrim-i evliyadan başka hark olunmayan ve müstemirre olan şu şeriat-ı fıtriye-i İlâhiye, evhamda tecessüm etsin, neden taaccüp olunsun?
Paragrafın başında tabiat kanunları delinemez düşüncesine Üstadımız binlerce mucize ve keramet ile bu delinmişken tabiatı delinmesi mümkün olmayan manevi bir kalıp ve âdetâ şeriatı bir hâkim-i rûhânî ve nizamı bir sultan-ı mânevî tevehhüm edip, bir tesiri tahayyül etmek akıllıca bir yaklaşım değildir. Tabiat fikrine saplananları yanıltanda bu düşüncedir.
"Ef’âl-i ihtiyariyenin nezzamı olan şeriat ve kanun, şu kadar hark ve muhalefetle beraber birçok cühhal-i vahşiye,"
Bu kısmı doğru anlamamışsınız.. şeriat ve nizam bı ülkenin kanunları anayasasına işarettir burada.. bu kadar hark ve muhalefet diyor.. kanunlara bu kadar muhalefet var bu dünyada.. yoksa tabiat kanunlarına muhalefet azdır.. keramet ve mucize gibi..
Anayasa (ve ya şeriat da ola bilir.. burda işin o cihetine takılmamak lazım.. manaya odaklanmak lazım) kanunları, askerlik kanunları, cami kanunlarının (vaaz ve ya namaz da düşüne biliriz) insandaki tesirini göstererek, aynen onlar gibi, tabiat kanunlarına da insan harici bir vücut verebilir.. onu yapan bunu da yapar.. çok da taaccüp etmemek gerek
Burda maksat, ister şeriat kanunlarının, isterse de, kainattakı kanunların tesirinin olmadığını göstermektir. Bu açıdan, sünnetullah kanunları, nasıl ki, mucize ve kerametlerle yırtılıyor ve hatta bu kanunlara insanlar mufalefet de ede biliyorlar. Yani nasıl ki, bu durum aslında, kanunlarda tesirin olmadığını gösteriyorsa,
Aynı şekilde, şeriat kanunlarına da, insanlar kabul etmemekle muhalefet ede biliyorlar. Yine zaman-zaman, asırların değişmesiyle, yeni peygamberlerin gelmesiyle, bir eski şerist "deline biliyor".
Bu durum gösteriyor ki, her 2 kanunun da, tek başına kudretleri yoktur. Fakat zaman geçdikce, insanlar bu kanunlars boyun eğe-eğe, sıradan cahil insanların zihninde, farkında olsunlar veya olmasınlar, tabiat veya şeriat adında bir sultan varmış gibi bir tecessüm meydana geliyor