"Nakil ise, kıraat ve kitabet ehline mahsustur. Dost ve düşmanın ittifakıyla, kıraatsiz, kitabetsiz, emanetle maruf, ümmi lakabıyla mevsuf bir zata..." cümlesini devamıyla açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
BİRİNCİ ŞAVK: Maziye ait ihbârât-ı gaybiyesidir. Evet, Kur'ân-ı Hakîm, bil'ittifak, ümmî ve emin bir zatın lisanıyla, zaman-ı Âdem'den ta Asr-ı Saadete kadar, enbiyaların mühim hâlâtını ve ehemmiyetli vukuatını öyle bir tarzda zikrediyor ki, Tevrat ve İncil gibi kitapların tasdiki altında gayet kuvvet ve ciddiyetle ihbar ediyor. Kütüb-ü sâlifenin ittifak ettikleri noktalarda muvafakat etmiştir. İhtilâf ettikleri bahislerde, musahhihâne, hakikat-i vakıayı faslediyor. Demek, Kur'ân'ın nazar-ı gayb-bînîsi, o kütüb-ü sâlifenin umumunun fevkinde ahvâl-i maziyeyi görüyor ki, ittifakî meselelerde musaddıkane onları tezkiye ediyor, ihtilâfî meselelerde musahhihâne onlara faysal oluyor. Hâlbuki, Kur'ân'ın vukuat ve ahvâl-i maziyeye dair ihbârâtı aklî bir iş değil ki akılla ihbar edilsin. Belki semâa mütevakkıf nakildir. Nakil ise, kıraat ve kitabet ehline mahsustur. Dost ve düşmanın ittifakıyla kıraatsiz, kitabetsiz, emanetle maruf, ümmî lâkabıyla mevsuf bir zâta nüzul ediyor." (Sözler, Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule)
Kur’an’ın geçmiş hakkında verdiği malumatlar tamamen Allah’ın bütün zamanları kuşatan ezelî ve ebedî ilminden süzülüp geliyor. Peygamber Efendimiz (asm) -haşa- geçmiş kitapları inceleyip oralardan bu malumatları bildirmiyor. Zira hem Peygamber Efendimiz (asm) hem de onun mensubu olduğu Arap toplumu ümmi ve kapalı bir toplum olduğu için, sair dinler ile aralarında herhangi bir kültürel münasebet olmuyordu.
Bu sebeple, ümmi ve kültürel münasebete kapalı olan bir zatın elinde böyle harika ve her teferruatı sadık bir malumatın bulunması, mucizeden başka bir şey ile ifade edilemez.
Kur’an şayia ve söylentiden münezzeh bir şekilde nazil olmuştur. Maziye ait ifadeleri kat’i ve tutarlıdır. Yani kitabî bir üslup ile gelmiştir. Kur’an “filanca dedi ki”, “filanca şöyle nakletti ki”, gibi şüphe ve zafiyet bildiren üsluplardan muallâ ve mukaddestir. Böyle kati ve kitabî ifadeleri de ümmi birisi bildiremez.
Nakil, bir şeyi aktarmaktır. Burada mühim olan nakil değil, nasıl nakil olunduğudur. Nakil, şayia şeklinde de olur, kitabî bir şekilde de olur. Kitabî nakli ancak ehl-i kıraat ve kitabet yapabilir. Kıraat ve kitabî olmayan birisinin kitabî nakil yapması mümkün değildir.
Mısır piramitleri hakkında bir halkın şayia şeklindeki malumatları var, bir de ilmî araştırmaya dayanan kitabî malumat var. Halkın esatiri ile ilmî, kitabî malumatı aynı kefeye koymak tenakuz olur. Kur’an kitabî bir malumat iken, onun nazil olmasına vesile olan Zat-ı Mübarek ümmî ve kıraatsız birisidir. Bu da Kur’an’ın mucize olduğuna delildir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar