"Namaz, kalblerde azamet-i İlâhiyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlâhiyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbânîye imtisal ettirmek için yegâne İlâhî bir vesiledir." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Konuya birkaç açıdan bakılabilir:
1. Cenab-ı Hak, "Rab" ismi ile mahlukatı terbiye etmiştir. Terbiye ettiği mahlukattan da kâinatta koyduğu kanunlara azamî bir itaat ve hürmet istemektedir. Böylece kâinatın umumunda tam bir intizam meydana gelmiş olur. Hiç bir şey, ilâhî emirlerin dışına çıkamaz. Allah'ın yarattığı hikmetin zıddına gidemez. En büyük mahluk büyüklüğüne güvenip o kanundan ve nizamdan sıyrılamadığı gibi, en küçük mahluk da küçüklüğüne güvenip gizlenemez.
İşte kâinatın umumunda cari olan bu nizam ve intizamda, insanlar ve cinler de iradeleriyle uyma veya uymama ile imtihan olmaktadır. Tüm ibadetlerin özeti hükmündeki namazı kılmak, kâinatta cari olan nizama ve intizama tabi olmak anlamına gelmektedir.
"İbadet, fikirleri Sâni-i Hakîm’e çevirttirmek içindir. Abdin Sâni-i Hakîme olan teveccühü, itaat ve inkıyadını intaç eder. İtaat ve inkıyad ise, abdi intizam-ı ekmel altına ithal eder. Abdin intizam altına girmesiyle ve nizama ittibâ etmesiyle, hikmetin sırrı tahakkuk eder. Hikmet ise, kâinat sayfalarında parlayan san'at nakışlarıyla tebarüz eder."(1)
Bu paragrafla da anlıyoruz ki kainatta her şey kendisine verilen emri kemaliyle yerine getirmekle hikmetin sırrına mutabakat etmektedir. Fakat hikmetin tahakkuk etmesi bir nevi sefinede dümenci olan insanın vazifesini düzgün yapmasına bağlı olduğundan ve diğer mahlukların vazifelerinin netice vermesi buna vabeste olduğundan, insanın nizama ittiba etmesi; Cenab-ı Hakk’a itaata o da ibadete ve hususan ubudiyetin hulasası olan namaza devamla olabilir.
2. İnsan ibadeti terk ettiği zaman, başka mahlukatın ibadetini inkar eder. Namaz kılmanın bu mahsuru da ortadan kaldırdığını, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri aşağıdaki ifadelerle izah etmektedir.
“Kur'anın, terk-i ibadet hakkında şiddetli tehdidatı ve dehşetli cezaları ise; nasılki bir padişah, raiyetinin hukukunu muhafaza etmek için; âdi bir adamın, raiyetinin hukukuna zarar veren bir hatasına göre, şiddetli cezaya çarpar."
"Öyle de ibadeti ve namazı terk eden adam, Sultan-ı Ezel ve Ebed'in raiyeti hükmünde olan mevcudatın hukukuna ehemmiyetli bir tecavüz ve manevî bir zulüm eder. Çünki mevcudatın kemalleri, Sâni'a müteveccih yüzlerinde tesbih ve ibadet ile tezahür eder. İbadeti terkeden, mevcudatın ibadetini görmez ve göremez, belki de inkâr eder. O vakit ibadet ve tesbih noktasında yüksek makamda bulunan ve herbiri birer mektub-u Samedanî ve birer âyine-i esma-i Rabbaniye olan mevcudatı; âlî makamlarından tenzil ettiğinden ve ehemmiyetsiz, vazifesiz, camid, perişan bir vaziyette telakki ettiğinden, mevcudatı tahkir eder; kemalâtını inkâr ve tecavüz eder. Evet herkes, kâinatı kendi âyinesiyle görür. Cenab-ı Hak insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır. Her insan için, bu âlemden hususî bir âlem vermiş."
"O âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine göre gösteriyor. Meselâ; gayet me'yus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve me'yus suretinde görür; gayet sürurlu ve neş'eli, müjdeli ve kemal-i neş'esinden gülen bir adam, kâinatı neş'eli, güler gördüğü gibi; mütefekkirane ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcud ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibadeti terkeden adam; mevcudatı, hakikat-ı kemalâtına tamamıyla zıd ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve manen onların hukukuna tecavüz eder. Hem o târik-üs salât, kendi kendine mâlik olmadığı için, kendi mâlikinin bir abdi olan kendi nefsine zulmeder. Onun mâliki, o abdinin hakkını, onun nefs-i emmaresinden almak için, dehşetli tehdid eder. Hem netice-i hilkatı ve gaye-i fıtratı olan ibadeti terkettiğinden, hikmet-i İlahiye ve meşiet-i Rabbaniyeye karşı bir tecavüz hükmüne geçer. Onun için cezaya çarpılır."
"Elhasıl: İbadeti terkeden, hem kendi nefsine zulmeder; -nefsi ise, Cenab-ı Hakk'ın abdi ve memluküdür- hem kâinatın hukuk-u kemalâtına karşı bir tecavüz, bir zulümdür. Evet nasılki küfür, mevcudata karşı bir tahkirdir; terk-i ibadet dahi, kâinatın kemalâtını bir inkârdır. Hem hikmet-i İlahiyeye karşı bir tecavüz olduğundan, dehşetli tehdide, şiddetli cezaya müstehak olur.”(2)
3. Akaidî ve imanî hükümleri kavî ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir. Evet, Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan imanî hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır.
Cenab-ı Hakk'ın emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için, Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır. Bu tesbit de ancak akaid ile yani ahkâm-ı imaniyenin tecellîsiyle olur. İmanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrarla teceddüd eden ibadetle olur.
Buradan anlaşılıyor ki, vicdani ve akli olan imani hükümlerin tesirini göstermesi için zihinlerde yerleşmesi gerekir. Bu yerleşme yani imani hükümlerin inkişaf etmesi ise tekrar eden ibadetle olur.
Mesela bir mümin Allah her şeye gücü yeter itikadını taşıyıp zora düştüğü anda sebepleri fail gibi görürse, bu hakikat kalbine ruhuna tam sirayet etmemiş, zihnine tam yerleşmemiştir.
Veya Allah hakim-i mutlaktır, yaptığı her işinde lütuf vardır manası, musibet zamanında şikayet ve vaveyla ile ümitsizliğe düşmemekle zihinlere tam yerleştiği anlaşılır.
Dipnotlar:
(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 21-22. Ayetlerin Tefsiri.
(2) bk. Lem'alar, Yirmi üçüncü Lem’a.
(3) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 21-22. Ayetlerin Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Azameti İlahiyeyinin tesbit ve idamesi daha çok AKLIN TEFEKKÜRÜ vesileyle olan bir mana değil midir,izah edermisiniz