Nebatat ve hayvanat Allah'ı biliyorlar mı? Biliyorlarsa bu nasıl bir bilmektir; Risaleler ışığında nasıl bir açıklama yapılabilir?
Değerli Kardeşimiz;
Lisanıhâl ve kal olmak üzere iki türlü konuşma vardır. Lisanıkal, bir şeyi düşünerek ve konuşarak söylemektir. Mesela iki insan bir araya geldiği zaman halini ve derdini konuşarak anlatırlar.
Bir de hâl dili ile konuşmak vardır. Yani hali ve durumu ile karşı tarafa bir şey aktarmak ve anlatmaktır. Mesela trafik lambaları avazı çıktığı kadar insanlara durun veya geçin diye bağırmazlar, hal dili ile, yani cansız ve şuursuz renkler ile yol gösterirler.
İletişim ve konuşmak ya da bir hakikati ifade etmek, sadece konuşmak ve düşünmek ile olmaz. Bunun dışında cansız ve şuursuz varlıklar, canlı ve şuurlu varlıklar gibi hal dili ile çok şeyleri ifade edip ispat edebilirler.
Şimdi, kainatta ne kadar canlı veya cansız varlık varsa, hepsi ya hâl dili ile ya da kal dili ile Allah’ın varlığına ve birliğine şahitlik ediyorlar ve onu zikredip tesbih ediyorlar. Bunun en güzel ifadesi ise cansız ve dilsiz olan atomların canlı ve şuurluların yapamayacağı vazifeleri görmesidir. Bugün fennin beyanı ile atomlar o kadar mükemmel bir vazife ve işlere mazhar oluyor ki, zerre kadar aklı olan, o atomun arkasında Allah’ın kudret elini görür ve o atomun hal dili ile Allah’ı zikrettiğini ve "bismillah" ile başlayıp "elhamdülillah" ile bitirdiğini anlar.
Hatta insan Allah’ı bir dil ile zikrederken, atom ve zerreler bin dil ile Allah’ı zikredip ispat ediyorlar. Atomların dili hal dilidir, tıpkı trafik lambalarının hal dili ile konuşması gibi. Atomlar hal dili ile sürekli Allah’ı zikredip tesbih ediyorlar.
Bir elma, üzerindeki renk tonu ile Allah’ın Musavvir ismine sahip olduğunu ihtar eder, mideye rızık olarak indiğinde Allah’ın Rezzak olduğunu gösterir, tadı ile Allah’ın Rahim ve Kerim olduğunu ifade eder ve bunun gibi daha çok isimleri hali ile bize bildirir ve bize ispat eder ve bir cihetle manen zikreder.
Cansız ve şuursuz varlıkların insan gibi bilmek ve tanımak tarzında değil de, kendilerine mahsus bir şekilde bilmesi ve tanıması olabilir; bu hikmet-i İlahiden uzak değildir. Cansız ve şuursuz mevcudat nasıl hal dili ile Allah’ı tesbih edip zikrediyor ise, kendilerine mahsus bir dil ya da şuur ile Allah’ı bilip tanıyabilirler. Mahiyetini bilemememiz, olmadığı anlamına gelmez.
Nitekim Kur’an’ın çok ayetlerinde şuurun alametleri hükmünde olan tesbih ve zikir, cansız varlıklara izafe edilmiştir.
Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
"Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmiştir. O, Aziz'dir, Hakîm'dir."(Hadîd, 57/1).
"Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O'nu tesbih ederler. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, Halîm'dir, çok bağışlayandır."(İsrâ, 17/44).
Bismillah ve hamd kulluğun simgesi ve başlı başına bir ibadet olduğuna göre, sadece insana has bir olgu değildir. Bu yönüyle kainattaki bütün mahlukat onunla ilgilidir. Toprağın bağrına atılan bir tohum, çatlamak, başını topraktan çıkarmak ve güneşe doğru filizlenmek için "bismillah" der. Ama biz onun dilini anlamayız. Yumurtaları üzerinde yatan kuş, yavruları için "bismillah" der. Ama kendi lisanında. Ağaçlar, mevsimi geldiğinde meyve vermek için "bismillah" derler. Ama insan bunun farkında değildir. İşte müminin kainata bakışı budur ve bu şekilde olmalıdır.
Kur'an-ı Kerim'de buyrulur ki,
"Kainatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah'ı tesbih etmesin, Onu anmasın, Ona dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını fark etmiyorsunuz." (İsra, 17/44)
Ama şunu da göz ardı etmemek gerekir. Bitkiler ve cansız varlıklar insan gibi külli bir şuur ve tefekkür ile Allah’ı zikredemezler.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü