"Nur-u imanın verdiği bâkiyane münasebet noktasında fevkazzaman bir vaziyette mevcutturlar." Zaman ve mekân kaydından çıkınca, her şey bir anda mevcut mudur?
Değerli Kardeşimiz;
Zaman ve mekân kaydından çıkan birisi, zaman ve mekânı bir anda görebilir. Çünkü zamanın üstünde mazi ve müstakbel diye bir şey bulunmuyor. Geçmiş ve gelecek, zamanın içinde bulunan kayıtlar ve mefhumlardır.
Meselâ; Allah’ın ilmi ezelî ve ebedî olduğu için, zaman ve mekânı bir an gibi tutar. Allah’ın ilmi açısından geçmiş ve gelecek diye bir şey yoktur; O olmuş ve olacağı bir an olarak görür ve bilir. Buna "fevkazzaman" denilmektedir.
Allah'ın ilmi, yüksekten bakan bir ayna gibidir. Mazi, hal ve istikbal, olmuş ya da olacak her şey Allah’ın nazarındadır, an hükmündedir. Zaten bu, Cenab-ı Hakk’ın ezelî olmasının bir gereğidir. Bir ayna ne kadar yüksekten tutulursa o kadar çok şeyi içine aldığı gibi, Allah'ın ilmi de bir mahlûk olan zamanın dışından kâinata bakıp her şeyi bir anda kuşatır ve bilir. Allah zamanın içindeki öncelik ve sonralık kaydından, engelinden münezzeh ve mukaddestir; O’nun için önce ve sonra yok, her şey an gibidir. Üstad Hazretlerinin ayna misali ile bu hakikati şöyle izah etmektedir:
"Hem ezel, mazi silsilesinin bir ucu değil ki, eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir mecburiyet tasavvur edilsin. Belki ezel, mazi ve hal ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine-misaldir. Öyle ise, daire-i mümkinat içinde uzanıp giden zamanın mazi tarafında bir uç tahayyül edip, ona 'ezel' deyip, o ezel ilmine, eşyanın tertiple girmesini ve kendisini onun haricinde tevehhüm etmesi, ona göre muhakeme etmek hakikat değildir."(Sözler, 26. Söz)
Evet, ilmi muhit olan Allah her şeyi, olmadan önce de bilir, görür ve hükmünü ona göre takdir eder. Ezeliyetin mânası iyi idrak edilmediği için, ezeliyet zamanın içinde sanılmıştır. Bunlara göre ezel, zamanın üç halinden maziyi temsil eder. Ezeli, zamanın içinde tasavvur ederek, zamanın mazi tarafına “ezel” demişler. Böyle olunca, insanın başına gelecek hâdiseler daha vuku bulmadığı için, “Allah bizim geleceğimizi bilemez” diyerek dalalete düşmüşlerdir.
İnsan kendini Allah’ın ezelî ilminin haricinde addetmekle, güya cebirden kurtulmuş olacak. Hâlbuki tam tersi, ezel, zamanın içinde değil, zaman ezeliyetin içindedir. Böyle olunca, zamanın her şeyi, yani geçmiş, şimdiki hal ve gelecek Allah’ın ezelî ilmindedir. Zaman ezeliyetin içinde küçük bir nokta gibidir.
Netice olarak, Allah ezelî ve muhit ilmiyle kullarının hangi yola gideceklerini, ne ameller işleyeceklerini ve ne şekilde öleceklerini bildiği için, onda bir değişiklik ve bozulma olmaz. Allah her şeyi en son şekli ile bilir ve bildiği şekli ile kader levhasına yazar. Bu levhada bir yanılma ve sapma olmaz. Ancak, Allah’ın bütün bunları ezelde bilmesi insan üzerinde bir cebir ve baskı teşkil etmez. Zira Allah’ın bilmesi, insanın iradesini ne yönde kullanacağına bağlıdır. Yani insan hür iradesi ile neyi seçerse, Allah onu öylece bilir. Bu durum kelam ilminde, “İlim maluma tabidir” şeklinde hülasa edilmiştir.
Geçmişte vuku bulan hâdiseleri biliyoruz ama yarın ve daha sonraki günlerde ne olacağını bilemiyoruz. Ama zamanın bu kayıtlarından kurtulmak ve üstüne çıkmak imkânı olsa idi, zaman şeridinin öncesini ve sonrasını görebilseydik, hâdiseleri vuku bulmadan bilebilirdik.
Ezel ise, evveli ve sonu olmayan, zamandan ve mekândan münezzeh olan ve bütün sıfatları mutlak olan (yani hiçbir kayıt ile bağlı olmayan) Allah’ın bir sıfatıdır. Zamanın içindeki kayıt ve kaideler burada cari değildir. Yani Allah ezelî ilmi ile her şeyi ihata ettiği için, O’nun nazarında geçmiş, şimdiki an ve gelecek mefhumları yoktur. O olmuş ve olacak her şeyi birlikte bilir ve görür.
Allah bazen sevdiği bir kulunu zamanın üstüne çıkarıp zamanı bir an gibi seyrettirebilir. İmam-ı Rabbani Hazretleri şöyle buyuruyor:
"Resulullah, mi'rac gecesinde zaman ve mekân dairesinden çıktı. Ezel ile ebedi, 'bir an' olarak buldu. Başlangıcı ve sonu bir noktada birleşmiş gördü. Cennete gidecekleri cennette gördü." (bk. Mektubat, I/283)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü