On Sekizinci Lem'ada, Hz.Ali'nin yazıcılar hakkında müjdesi mi var; yüz şehid sevabı kazanma mevzuu ile birlikte izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"BİR KISIM KARDEŞLERİME HUSUSİ BİR MEKTUPTUR"
"Yazıda usanan ve ibadet ayları olan Şuhur-u Selâsede sair evrâdı, beş cihetle ibadet sayılan (HAŞİYE) Risale-i Nur yazısına tercih eden kardeşlerime iki hadis-i şerifin bir nüktesini söyleyeceğim."
BİRİNCİSİ: يُوزَنُ مِدَادُ الْعُلَمَاۤءِ بِدِمَاۤءِ الشُّهَدَاۤءِ (ev kemâ kàl). Yani, “Mahşerde ulema-i hakikatin sarf ettikleri mürekkep şehidlerin kanıyla muvazene edilir, o kıymette olur.”
İKİNCİSİ: مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِأَةِ شَهِيدٍ (ev kemâ kàl). Yani, “Bid’aların ve dalâletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ve hakikat-i Kur’âniyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehid sevabını kazanabilir.”
"Ey tembellik damarıyla yazıdan usanan ve ey sufîmeşrep kardeşler! Bu iki hadisin mecmuu gösterir ki, böyle zamanda hakaik-i imaniyeye ve esrar-ı Şeriat ve Sünnet-i Seniyyeye hizmet eden mübarek, hâlis kalemlerden akan siyah nur veya âb-ı hayat hükmünde olan mürekkeplerin bir dirhemi, şühedanın yüz dirhem kanı hükmünde yevm-i mahşerde size fayda verebilir. Öyleyse onu kazanmaya çalışınız."
"Eğer deseniz: Hadiste âlim tabiri var. Bir kısmımız yalnız kâtibiz."
"Elcevap: Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur şakirtlerinin bir şahs-ı mânevîsi var; şüphesiz o şahs-ı mânevî bu zamanın bir âlimidir. Sizin kalemleriniz ise, o şahs-ı mânevînin parmaklarıdır. Kendi nokta-i nazarımda liyakatsiz olduğum halde, haydi, hüsn-ü zannınıza binaen bu fakire bir üstadlık ve tebaiyet noktasında bir âlim vaziyetini verdiğinizden bağlanmışsınız. Ben ümmî ve kalemsiz olduğum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayılır; hadiste gösterilen ecri alırsınız."
(HAŞİYE): Bu kıymetli mektubda Üstadımızın işaret ettiği beş nevi ibadetin kendilerinden izahını talep ettik. Aldığımız izah aşağıya yazılmıştır."
1. En mühim bir mücahede olan ehl-i dalâlete karşı mânen mücahede etmektir.
2. Üstadına neşr-i hakikat cihetinde yardım suretiyle hizmet etmektir.
3. Müslümanlara îman cihetinde hizmet etmektir.
4. Kalemle ilmi tahsil etmektir.
5. Bâzen bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî olan ibadeti yapmaktır."(1)
Üstad'ın, yukarıdaki izahlarından Risale-i Nur'un yazılmasının bir nevi ilimle meşgul olmak hükmünde olmasından dolayı, hadisin mana şumulüne girdiği anlaşılıyor. Lakin şartlar ve durum hadisin umumiliğini hususileştiriyor. Yani hadisin manasında her ilimle meşgul olmak ya da her zaman içinde sünnete ittiba etmekle o sevap kazanılır manası yoktur.
Şartlar çok ağır ve zor olduğunda bir sünneti tatbik etmek bazen yüz şehid sevabını kazandırır. Yoksa şartlar kolaylaştıktan ve vasat yazının manasını hafiflettikten sonra aynı sevabı ummak hata olur. Sıcacık evinde ihtiyaç yokken yazılan yazı ile Üstad'ın şiddetli dönemindeki yazı yazmak sevap noktasından aynı kefede olamazlar. Ama sevaptan da mahrum kalmaz. Matbaanın yaygınlaşması ve yazının kolaylaşmasından dolayı revaçta olan şey Nurları okumak ve tebliğ etmektir.
İmam-ı Ali (r.a)’in Latince harfler hakkında gaybi kerametini de On Sekizinci Lem'a'dan okuyabilirsiniz.(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Lem'alar, Yirmi Birinci Lem'a.
(2) bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybi, On Sekizinci Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Yukarıdaki ifadelerimizde "yazmak sevap getirmez" denilmiyor, Üstad'ın dönemindeki yazmak sevabına yetişmez deniliyor. Zira Üstad'ın dönemi ile şimdiki dönem arasında dağlar kadar fark vardır.
Nasıl Hakkari'de ölüm tehlikesi altında tutulan nöbet ile Ankara'da tutulan nöbet arasında fark varsa, Üstad'ın dönemindeki yazıdan hasıl olan sevap ile şimdi yazılan yazıdaki sevap arasında fark vardır. Yoksa şimdiki yazıda sevap yok demiyoruz, böyle bir iddiamız kesinlikle yoktur. Ama bu zamanın revaçta olan şeyi okumaktır. Dileyen evinde de yazabilir, buna kimsenin bir diyeceği olamaz.
Evet, kronolojik bakmak lazım hadiselere. O zaman -yazmak- bu mertebeyi verirken, şimdi belki her ferd kendi içtimai veya şahsi hayatında Nurların -neşrinde- (bakınız, o devirdeki yazmak aslında "neşretmenin" sevabıyla kaim. Neşr'in ne olduğunu anladığımız an meseleler muğlaklıktan çıkar, dar düşünceler, ihlas-ı kıran meyl-i tefevvuklar ortadan kalkar) ne derece zorluk çekiyorsa, o nisbette aynen o devirdeki o yüz şehid sevabına dahildir. Bu ister Nurları okumak tarzında olur, ister içtimai hayatta bulunduğu makamda hal lisanıyla olan duruşunda Nurları tezahür ve tasdik haliyle olur. Yani bu "yüz şehid" sevabını, divit ve mürekkep meselesi olarak zihinlere aksettirmemek lazım. Risale-i Nur bile dava değil, dava içinde bürhanken, o bürhanın çok hizmet tarzından bir tek cüz'ünü, böyle diğer hizmet tarzlarına, ihlası kıracak, şevke zarar verecek tarzda "tek" görürsek, hizmete zarar vermekle kalmaz, bürhanın İslamdan ayrı bir dava zannedilmesine de sebep oluruz. El aman.
Zira ahirzamanda mücahede kılıçla değil, kalemle, hak ve hakikatin burhan ve delil kılıçlarıyla olacaktır. Allah-ü Tealanın yolunda mücahede edenlerle, etmeyenler müsavi değildir. Kur'an-ı Kerim, îman ve İslamiyetin yüce varlığını muhafaza ve müdafaa uğrunda mücahede de bulunanların yüksek mevkiini göstermiştir. Mallarıyla, canlarıyla mücahede edenler, din düşmanlarına göğüs gerip, baş tutanlar, ölüme ve hayat-ı dünyeviye ye, cihad-ı diniye için beş para kıymet vermeyenler, Allah indinde çok büyük bir makbuliyete nail olurlar, îşte bu zamanda mücahede-i diniye yi ifa eden, Nur talebeleridir. Nur Risalelerini okuyarak ve neşrine çalışarak, cihad-ı maneviye bilfiil iştirak edenlere, Cenab-ı Hak yüksek makamlar, atiyeler, mağfiret ve rağmetler ihsan eder. Rızasına nail kılar, mücahid-i İslam askerleri hakkında Cenab-ı Hakkın yüksek atifet ve merhametleri tecelli eder.
Zübeyir Gündüzalp
Öncelikle yazı yazmakta sakınca var diye bir ifade kullanmadık ve asla da kullanamayız.
İkincisi fayton örneği matbaanın çıkmasından zımni bir şekilde alınan ve gücenen yazıcılara bir teselli olsun diye veriliyor. Dolayısı ile fayton örneği matbaanın gerekliliğine ve önemine işaret eden bir remizdir.
Üçüncüsü biz yazmaya değil yazmayı tek hizmet şekli görmeye karşıyız. Yoksa yazmanın nesine karşı olalım.
Sayın editör
Ben, kasemle temin ederim ki; bir küçük risaleyi kendine bilerek yazan adam, bana büyük bir hediye hükmüne geçer; belki herbir sahifesi bir okka şeker kadar beni memnun eder.
(Kastamonu Lâhikası 24.sh - Risale-i Nur)
Yazmak meselesine yaptığınız yorumlarda burasını neden tevil etmiyorsunuz? Üstadın yemini de o zaman için geçerliydi şimdi sıcacık evinde yazanlara geçerli değil deyin veya yazmak yerine okumak deyin tam olsun.