Otuzuncu Lem'a, Dördüncü Nükte, Yedinci İşareti açıklayabilir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"YEDİNCİ İŞARET"
"İşte bu tevhid-i hakikîyi bütün meratibiyle en mükemmel bir surette ders veren, ispat eden, ilân eden Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın risaleti, elbette o tevhidin kat'iyeti derecesinde sabit olmak lâzım gelir. Çünkü, madem daire-i vücudun en büyük hakikati olan tevhidi bütün hakaikiyle o zat ders veriyor; elbette tevhidi ispat eden bütün burhanlar, dolayısıyla, onun risaletini ve vazifesinin hakkaniyetini ve dâvâsının doğruluğunu dahi kat'î ispat eder denilebilir."
"Evet, böyle binler hakaik-i âliyeyi cem eden ferdiyet ve vahdâniyeti hakkıyla keşfedip ders veren bir risalet, gayet kat'î bir surette o tevhid, o ferdiyetin muktezasıdır ve lâzımıdır. Onlar, onu herhalde isterler."
"İşte o vazifeyi tam tamına yerine getiren zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın şahsiyet-i mâneviyesinin derece-i ehemmiyetine ve ulviyetine ve bu kâinatın bir güneşi olduğuna şehadet eden pek çok delillerden, sebeplerden üç tanesini nümune olarak beyan ediyoruz..."(1)
Peygamber Efendimiz (asm) nasıl tevhidin bütün mertebe ve inceliklerini izah ve ispat ediyor ise, aynı şekilde Allah’ın birliğine delil olan her şey de onun risaletine delil oluyor.
Habib-i Edip Efendimiz (asm) Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını insanlığa en mükemmel bir şekilde ders verdiği gibi, bütün varlık âleminde Allah’ın isim ve sıfatlarına delil olan her şey ve her hâdise de o Zatın (asm.) peygamberliğine delildir.
İmanın altı rüknünden birincisi Allah’a iman olduğuna göre, imanın tercümanı olan kelime-i şehadette
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ kelamı diğer beş rüknü tazammun etmekte, yani içine almakta, ifade etmektedir.
“Bu sırra binaendir ki; مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ îmânın mîzan ve terazisinde لاٰ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ ile karîn ve muvazi olmuştur.” (Mesnevi-i Nuriye)
Karîn (yakın) ve muvazi olmak iman yönündendir.
Yani, imanın tahakkuk etmesi için hem لاٰ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ hem de, مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ kelamlarını birlikte söylemek gerektiği için şehadetin bu iki kanadı birbirine yakın olmuş ve denk tutulmuştur.
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ kelamının “sıfât-ı rububiyete de mazhar ve mir’at” olmasını iki yönden ele alabiliriz:
Mazhar, bir şeyin göründüğü mekân demektir. Bütün âlemleri en güzel şekilde terbiye eden Allah’ın, bu rububiyet sıfatı en mükemmel manasıyla Allah Resulü’nde (asm.) kendini göstermiştir. Güneş’i de Allah terbiye etmiştir, Dünya’yı da. Denizleri de o terbiye etmiştir karaları da. Bülbülleri de terbiye eden O’dur, gülleri de. Cennetler de O’nun terbiyesinden geçmiştir, Kevser de. Yumurtaları terbiye ederek uçuran O olduğu gibi, nutfeleri terbiye edip konuşturan da O’dur.
Peygamber Efendimiz (asm) nasıl tevhidi bütün makamları ve incelikleri ile gösteren en muazzam ve en geniş bir ayna ise, aynı şekilde Allah’ın isim ve sıfatlarının bütün mazhar ve makesleri de onun peygamberliğine delil olmaktadır.
Allah, bütün isim ve sıfatlarını en üst makamda ve en üst perdede resulü olan Peygamber Efendimiz (asm)'in mahiyet aynasında izhar ve ilan etmiştir. Nasıl Allah, ilah olarak ferd-i Ferit ise, Peygamber Efendimiz (asm) de mazhar ve makes olma noktasından mahlûkat içinde ferd-i Ferittir.
(1) bk. Lem'alar, Otuzuncu Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü