"Hakikat-i Muhammedi", "Mahiyet-i Muhammedi" ile "Maddi ve manevi hayat-ı Muhammediye" ve "Şahsiyet-i maneviye ve beşeriye" münasebeti nasıldır?
Değerli Kardeşimiz;
Risale-i Nur'un birçok yerinde geçen bu kavramları şöyle tasnif edebiliriz.
Hz. Muhammed (asm) şahsiyetinin diğer bir deyişle hayatının iki vechi vardır:
1. Şahsiyet-i (hayat-ı) maneviyesi,
2. Şahsiyet-i (hayat-ı) maddiyesi / beşeriyesi.
Şahsiyet-i maneviyesi diğer bir tabirle "hakikat-ı Muhammediye"si iki veche ayrılır:
1. Risaleti / nübüvveti,
2. Velayeti.
"...Risalet-i Muhammediye kâinatın en büyük hakikatı ve Zât-ı Ahmediye, bütün mahlukatın en eşrefi ve hakikat-i Muhammediye tabir edilen küllî şahsiyet-i maneviyesi ... o zâtın şahsiyet-i maneviyesi olan hakikat-i Muhammediye"(1)
Şahsiyet-i maddiyesi, diğer bir tabirle "Mahiyet-i Muhammediye"si iki veche ayrılır:
1. Nur-u muhammediyesi / nuraniyeti,
2. Beşeriyeti / hüviyeti.
"Mahiyet-i Muhammediye (asm) âlem-i İslamiyetin şecere-i kübrasının menşei, çekirdeği, hayatı, medarı olduğundan,"(2)
Bu dört veche baktığımızda bunların dört esma ile ilişkili olduğunu görüyoruz. Hz. Peygamber'in (asm) kâinatın yaratılmasında sebep olan nuraniyeti vechi ile "Evvel" ismine, nurundan yaratılmış şahsiyeti ve beşeriyeti ile "Ahir" ismine, Allah'ın emirlerini ins ve cinne tebliğ etme sıfatı olan Risaleti ile "Zahir" ismine, kalp ve ruhunun inkişafının unvanı olan velayeti ile "Bâtın" ismine mazhariyetin derece-i azamındandır.
Ayrıca "Muhammed" isminde risalet ve nuraniyet manasının, "Ahmed" isminde velayet manasının baskın olduğu açıktır. Ayrıca Hz. Peygamber'in (asm) daha dünyaya gelmeden önceki ve sonraki ta kıyamete kadar olan velayeti için de "Ahmed" veya benzer kullanımda isimler kullanılmıştır.
Hz. Peygamberimizin (asm) ismi Kur'an'da dört defa "Muhammed" ve bir defa "Ahmed" diye geçer. Bu yerlerin manalarına baktığımızda, sanki her biri peygamberimizin bir vechine bazen sarahaten bazen remzen işaret ediyor.
Ahzab suresi 40. ayette beşeriyetine,
Al-i imran suresi 144. ayette risalet görevine,
Muhammed suresi 2. ayette Kur'an cihetiyle nübüvvet makamına,
Fetih suresi 29. ayette ubudiyetiyle velayetine,
Saff suresi 6. ayette ise remzen nuraniyetine işaret ederler..
Üstad'ın Miraçla ilgili bölümün sonunda bu ayeti vermesi manidardır.
"Kellâ! Konuşmamak ve onu resul yapmamak mümkün değil. ... مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُ" (Sözler, On Sekizinci Söz)
Şöyle bir soru akla gelebilir: Buradaki tasnife göre, Ahmed isminde velayet manası galipse, neden On Dokuzuncu Mektup'ta "Mucizat-ı Ahmediye" ve On Dokuzuncu Söz'de "Risalet-i Ahmediyeye dairdir." deniliyor?
Çünkü On Dokuzuncu Mektup'ta risalet cihetiyle mucizeler yazıldığı gibi, velayet cihetiyle de yazılan kerametler ve ikramlar vardır. Belki de bu iki manayı cem edecek bir terkib için "Mucizat-ı Ahmediye" kullanılmıştır. Aynı şekilde On Dokuzuncu Söz'de hem velayetine hem risaletine bakan noktalar yazıldığından böyle bir terkib kullanılmıştır.
Diğer bir soru: Yukarıda siz Hakikat-ı Muhammedi'ye risalet ile velayet dediniz, ama bazı yerlerde "Nur-u Muhammedi" manasında kullanılmış?
Çünkü onun nuru ile birlikte Kur'an nuru yani peygamberlik nuru da birlikte gelmiştir. Bu mana için böyle bir terkip kullanılmış olabilir. Ve ayrıca yukarıda dediğimiz gibi hakikat ifadesi hem risalete hem velayete bakar, "Muhammed" ismi de nuraniyete bakar. Bu cihetle Hakikat-ı Muhammedi' ifadesi "Nur-i Muhammedi" manasına da gelebilir.
"Öyle de hakikat-i Kur'aniye, zaman-ı Âdem'den şimdiye kadar hakikat-i Muhammediye (asm) ile beraber müteselsilen enbiyaların suhuf ve kütüplerinde nurlarını neşrederek, gele gele ta nüsha-i kübrası ve mazhar-ı etemmi olan Kur'an-ı Azîmüşşan suretinde cilveger olmuştur."(3)
Bir başka risalede kâinat ağacının dallarının anasır (elementler), yapraklarının nebatat, çiçeklerinin hayvanlar, meyvesinin ise insanlar olduğu kaydedilir.
Bir ağacın meyvesi onun aslını gösterir. Elma ağacının çekirdeği de elma çekirdeğidir. Bu kâinat ağacının çekirdeği de “hakikat-ı Muhammediye”dir.
“İnsan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi, Ve hakikat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi…” (Asa-yı Musa)
Allah’tan başka hiçbir şey yokken ilk defa hakikat-i Muhammediye var olmuş, yani onun nuru yaratılmış, bütün âlemler de o nurdan ve onun için halk edilmiştir. Âlemin var olma sebebi, maddesi ve gayesi bu hakikattir.
Dipnotlar:
1) bk. Şualar, On Birinci Şua, Onuncu Mesele.
2) bk. Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Dördüncü Nükte.
3) bk. Barla Lahikası, 250. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü