"Peder ve validenin arzuları pek mühimdir. Kur’ân-ı Hakîm bir âyet-i kerimede, beş tarzda onlara karşı şefkat ve hürmeti emreder." İzah eder misiniz; buradan nasıl bir ders çıkarabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
"Saniyen: Sorduğun birinci suale senin kalbini tevkil ediyorum. Nasıl fetva verirse, ben de öyle razıyım. Merâtib-i dünya, nokta-i nazarımda pek ehemmiyetsiz olmakla beraber, senin gibi mertebesini hizmet-i Kur’ân’a medar edenler için, minnet altına ve zillete girmemek şartıyla hoş görüyorum. İkinci sualin ise, peder ve validenin arzuları pek mühimdir. Kur’ân-ı Hakîm bir âyet-i kerimede, beş tarzda onlara karşı şefkat ve hürmeti emreder. Eğer suhuletle arzuları yerine gelmek kabilse yaparsınız." (1)
Bu Mektup Hulusi’ye hitaben yazılmıştır.
Üstad'ın birinci suale verdiği cevaptan şunu anlamak mümkündür: Bir insan -çok muhtaç olmadığı müddetçe-herhangi bir makama, devlet dairesindeki bir vazifeye talip olmamalıdır. Eğer bir vazifeye ve bir makama talip olursa, Allah’ın rızasını kazandıracak hizmetlere bir vesile olarak kullanmayı gaye edinmelidir. Bu durumda da minnet altına girmeme ve zillete düşmeme şartı geçerlidir.
Mesele de şudur: Hulusi Ağabey, yüzbaşıdır, fakat bir kursa katılmak suretiyle binbaşılığa terfi etmek ister. Ve bunu Üstad'a sorar ve bu cevabı alır.
İkinci sualin hulasası şudur: Hulusi Ağabey, Eğirdir’de iken ana-babası yalnızdır, onun Elazığ’a yanlarına gelmesini arzu ediyorlar. Hulusi Ağabey bunu da Üstad'a sorar. Üstad da yukarıdaki cevabı verir. Bunun üzerine Hulusi Ağabey de tayinini Elazığ’a aldırır.
Üstad'ın alakalı cevabından şunu anlayabiliriz: Ana-babanın -meşru dairede ve imkân dâhilinde olan- arzularına öncelik vermek gerekir. Eğer bu istekleri meşru değilse, bunu yerine getirmesi caiz değildir. Çünkü “Allah’a muhalif olan yerde kula itaat edilmez.” Eğer onların bu istekleri yerine getirilmesi imkânsız yahut da çok zor ise, bu durumda da evladın bunu yerine getirmesi gerekmez. Ancak her halükârda onların rızasını kazanmaya çalışmaktan geri durmamalıdır.
Üstadın ana-babaya beş tarzda hürmet ve şefkati emreden demesi, İsra sûresinin 23-25. âyetleri için “Kur'an-ı Hakîm bir âyet-i kerimede...” bu üç âyetin bir tane olduğunu veya Üstad'ın bu üç âyeti bir saymış olduğunu göstermez. Onun “Kur’an’ın bir âyetinde” şeklindeki ifadeden maksadı âyetlerin sayısını tayin etmek değil, bu konunun Kur’an’da geçtiğini ifade etmektir. Buna göre “Kur'an-ı Hakîm bir âyet-i kerimede...” ifadesini “Kur'an-ı Hakîm'in bir yerinde...” şeklinde anlamakta bir sakınca olmasa gerektir. Bu “bir yer”, elbette âyettir. Bir yerden ibaret olan “âyet” bir de olabilir daha fazla da olabilir.
(1) bk. Barla Lahikası, (214. Mektup).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü