Peygamber Efendimiz ve cedleri, neden Hz. İsa'nın dinine göre değil de Hz. İbrahim'in dinine göre ibadet ederdi?
Değerli Kardeşimiz;
1. Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) İsa (a.s.)’ın neslen devamı değildir. Hz. İsmail (a.s.)’dan sonra İsa (a.s.)’ın nesli diğer peygamberlerle beraber devam ederken; Resul-i Kibriya Efendimizin (asm) nesli ise; ayrı bir soy olarak hususî manada devam etmektedir.
2. Hz İbrahim (a.s.)’dan itibaren Resul-i Ekrem (asm)’ın ecdadı küfre, şirke ve dalalete girmeden gizli olan Hanif dini ile mütedeyyin idiler. Bu Hanif ve tevhid dini; Hz. İsmail (a.s.)’dan sonra, Peygamber Efendimiz (asm)’a kadar Kur'an-ı Kerim'de geçen mezkur peygamberler olmadığı halde devam etmiştir.
Hz. İsa (a.s.)’ın mensub olduğu soy ise; o nesilden gelen peygamberlerin şeriat ve kitapları ile emredilmiş; ancak o nesil ve ümmetler, o nebilere bazen iman etmiş, bazen de isyan etmiştir. Bazen de kendi peygamberlerinin dinlerini bozmuş ve helake sebebiyet vermişlerdir.
Fakat Peygamber Efendimiz (asm)’in ecdadı ve soyu; bu gibi helake vesile olacak mesuliyetlere girmemiş, Hanif dini ile gizli olarak meşgul olmuşlardır.
3. Resul-ü Kibriya (asm)’ın ceddi neseb olarak puta tapmayıp şirke girmedikleri gibi; Peygamber Efendimiz (asm)'e kadar cedleri nikâhla evlenmişler, zinaya tevessül etmemişlerdir.
O nesil, hem fikren hem de neslen pak ve temiz olarak gelmiştir.
Hanif dininde ibadet mecburiyeti yoktu. İman ve itikad noktasında tevhidi benimsemişlerdir. Zaten gizli kaldığından, o neslin bununla kendini muhafaza etmesi kâfidir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Cevap için linki tıklayınız:
https://sorularlaislamiyet.com/peygamberimizin-asm-dedesinin-iman-durumu-nedir-putlara-tapmis-midir
bence bu cevap muslumandan daha cok sanki bir yahudui cevap verir gibi olmus yahudilerde Hz isayi sevmez elestiri yaparlar israilyattan bir cok olay ve efsanenin islam dininde var gibi inanan bircok musluman benim kaynagim kuran oldugu icin deccal ve mehdi gibi kavramlarda sacma geliyor eger bizim icin cok onemli olsaydi Allah cc bizi haberdar ederdi ayetleriyle uyarirdi
"Hayır, Rabb'in hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan, tam anlamıyla Teslim olmadıkça inanmış olamazlar." (Nisâ, 65).
"Allah ve Resûlü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur" (Ahzâb, 36).
"Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resûlü'ne çağrıldıkları zaman inananların sözü ancak: "İşittik ve itâat ettik" demeleridir. İşte saadete eren onlardır" (Nûr, 51).
"Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -eğer gerçekten Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûlü'ne götürün..." (Nisâ, 59).28
İmrân b. el-Husayn'ın (Ö.52/672) bulunduğu bir mecliste, adamın biri: "Kur'ân'da olandan başkasından bahsetmeyin" deyince, İmrân: "Sen akılsız bir adamsın! Öğle namazının (farzının) dört rekat olduğunu, onda kırâatın açıktan olamayacağını, Allah'ın Kitabında gördün mü?" Sonra zekâtı ve benzeri hükümleri sıraladı ve şöyle ilâve etti: "Bütün bunları Allah'ın
Kitâbında açıklanmış olarak buluyor musun? Kitâbullah bunları müphem bırakmıştır. Sünnet de açıklamıştır." Şâtıbî, el-Muvâtakât, IV.19; İbn Abdiberr, Câmiu Beyâni'l-İlm ve Fadlih, Medine, 1388/1968, II.234.
Netice olarak diyebiliriz ki: Yüce Allah'ın beşere kendi içinden birisini örnek seçerek bir peygamber göndermiş olması insanlık için en büyük bir lütuftur. O'na inanmak sadece O'nun peygamber olduğunu tasdik etmek demek olmayıp, O'na itâat etmeyi de gerektirir.
Yüce Allah O'nu bizzat kendisi terbiye etmiş, kitabında O'nun üstün bir ahlâk sahibi olduğunu ve örnek olarak alınması gerektiğini ifâde etmiştir.
Ayrıca O'na indirilen vahiy sâdece Kur'ân'dan ibâret olmayıp, âyetlerde Kitab'ın yanında kendisine verildiği bildirilen ve sünnet anlamına gelen "hikmet" de vahiy kaynaklıdır. Kaldı ki, O'nun kendi içtihâdıyla yapmış olduğu işler ve söylemiş olduğu sözler de yine vahyin kontrolü altında olduğundan "zelle" tabir edilen küçük hataları bile vahiyle düzeltilmiş ve böylece O'nun yapmış olduğu fiiller ve söylemiş olduğu sözler her türlü hatadan arındırılmıştır. Bu husus da O'nun sünnetinin sağlamlığını ve O'na uymanın gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber'e bizzat Yüce Allah tarafından âyetleri açıklama yetkisi verildiğini görmemiz de O'nun sünnetinin, inananları bağladığını açıkça göstermektedir.
Yine âyetlerde, Hz. Peygamber'e itâatin Allah'a itâatle birlikte zikredilmesi de Hz. Peygamber'in sünnetine verilen değeri açıkça ifâde etmektedir. Bu itâat de elbette sağlığındayken bizzat şahsına, vefâtından sonra da sünnetine uymakla gerçekleşecektir.
Bundan başka, Kur'ân'da olmayan hususlarda, hüküm koyma, haram ve helâl tayin etme yetkisi bizzat Yüce Allah tarafından Hz. Peygamber'e verilmiştir. Bu itibarla Kur'ân'da bulunmayan hususlarda Hz. Peygamber'in sünneti şer'î bir kaynaktır. Son olarak diyebiliriz ki: İslâm dininin gerek ibâdet, ahlâk ve gerekse sosyal hayata geçirilmesi hususunda, Hz. Peygamber'in, O'nun sözlerinin ve uygulamalarının önemli bir yeri olduğunu gayet iyi bilen din düşmanları, doğrudan doğruya Kur'ân'a saldıramadıkları için Hz. Peygamber'in ve O'nun sünnetinin dindeki yerini sarsmaya, hadîsler üzerinde şüphe uyandırmaya çalışmaktadırlar. İnananların bu oyuna gelmemeleri, Hz. Peygamber'in önderliğine ve O'nun sünnetinin rehberliğine sımsıkı sarılmaları gerekir.
Sünneti ve hadisi reddeden sapkınların üslupları da sapkın olur. Allah hidayet nasip etsin.