Kur’an'ın en küçük suresine, mesela; İhlas suresine neden benzer yapılamamış, bir satır kelam etmek bu kadar mı zor?
Değerli Kardeşimiz;
"İşte eğer muaraza mümkün olsaydı acaba hiç mümkün mü idi ki, bir-iki satırla muaraza edip davasını ibtal etmek gibi rahat bir çare varken, en tehlikeli, en müşkilâtlı muharebe tarîkı ihtiyar edilsin? ..." (Sözler, Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule.)
Kur’an, onu ilahi kelam kabul etmeyenlere meydan okurken, önce bir bütün olarak benzerini getirmelerini istedi. Bundan aciz kaldıklarında, -velev uydurma şeylerle de olsa- on suresinin benzerini yapmalarını söyledi. Bundan da aciz kaldıklarında, herhangi bir suresine nazirede bulunmalarını talep etti.
Kur’an'ın en uzun suresi, kırk sekiz sayfadan meydana gelen Bakara suresidir. En kısa iki suresi ise, Kevser ve İhlas sureleridir. Her iki sure de birer satırdır.
İşte müşrikler hem Hz. Peygamber (asm) devrinde, hem de daha sonraki dönemlerde uzun surelere nazire yapamadıkları gibi, en kısası birer satır olan sarelere de nazire yapamamışlardır.
Benzeri bir durumu kevnî ayetlerde görürüz. Mesela, insanlar koca bir fili yapamadıkları gibi küçük bir sineği de yapamazlar. Çünkü sanat itibarıyla ilahi sanatta büyük-küçük ayrımı yoktur. Cismen küçük olanlar, sanat inceliği yönüyle büyüklerden aşağı değillerdir. Hatta daha ileride oldukları bile söylenebilir.
"...Evet, o zeki kavim, o siyasî millet ki, bir zaman âlemi, siyasetle idare ettiği halde, en kısa ve rahat ve hafif bir yolu terketsin? En tehlikeli ve bütün mal ve canını belaya atacak uzun bir yolu ihtiyar etsin, hiç kabil midir? Çünkü bir edibleri, birkaç hurufatla muaraza edebilseydi; Kur’an, davasından vazgeçerdi. Onlar da maddi ve manevi helâketten kurtulurlardı. Hâlbuki muharebe gibi dehşetli, uzun bir yolu ihtiyar ettiler." (bk. age., ay.)
Kâinattaki her mahluk bir kudret mucizesi olduğu gibi Kur’anın her bir ayeti de bir beyan mu'cizesidir. Elmalılı Hamdi Yazır şöyle der:
“Kur’ân ile beşer kelâmı arasında fıtrat-san'at farkı vardır.”(1)
Kur’ân'ın ifade tarzına dikkatle bakıldığında, ondaki "semavilik", "iahilik" hususiyeti hemen kendini hissettirecektir. İlahi kelam ile insan kelamı arasındaki fark, derece farkı olmaktan öte bir mahiyet farkıdır.(2)
Mesela, büyük bir şair ile sıradan bir şair arasında derece farkı söz konusudur; o sıradan şairin günün birinde o büyük şairi geçmesi imkân ve ihtimal dâhilindedir. Veya şimdiki şairler o büyük şair derecesine ulaşamasa bile, gelecekte bazıları o dereceye varabilir. Ama -mesela- insan ile kedi arasında mahiyet farkı vardır. Günün birisinde kedinin insan gibi düşünebilmesi, insan gibi işler yapabilmesi tasavvur bile edilemez.
İşte, edib insanların Kur’ân derecesinde bir söz söyleyememeleri bu sırdandır. İnsan, topraktan çanak-çömlek yapar, Allah ise aynı topraktan bitkisiyle, hayvanıyla, insanıyla canlılar yaratır.
Elhasıl: San’at O’nun san’atı, söz de O’nun sözüdür. O’nun san’atından üstün san’at olamaz, O’nun sözünün fevkinde söz söylenemez.
Öyle ki, insanların en güzel konuşanı olan Hz. Peygamber (asm)'in uslûbuyla, Kur’ân'ın üslûbunu mukayese edersek, bu hakikat bütün haşmetiyle ortaya çıkacaktır.(3)
Mevlana Celâleddin Rumî, bu hususu şöyle dile getirir:
"Kur’ân, lisan-ı Peygamberî'den sudur etmekle beraber; her kim ‘Onu Hak söylemedi’ diyecek olursa, kâfirdir."(4)
Ağacın dalı rahmet eserleri olan meyvelere vesile olduğu gibi, Rasulûllah (asm)'ın dili de aynı rahmetin tecellisine vasıta olmuştur.
"Demek, muaraza-i bilhuruf mümkün değildi, muhaldi. Onun için muharebe-i bis-süyufa mecbur oldular." (Sözler, Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule.)
Yani harfleri kullanarak Kur’ana mukabelede bulunmak mümkün değildi, imkânsızdı; onun için kılıçla savaşmaya mecbur oldular.
Bu ibare, Mektubat’ta Cahız’ın sözü olarak nakledilir.(bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, On Sekizinci İşaret)
Dipnotlar:
1) Elmalılı, I, 12.
2) Yıldırım, Kur’ân İlimlerine Giriş, s. 122.
3) Salih, s. 34.
4) Mevlâna, VII, 553.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar