Rahman-ı Rahîmin kendini tanıttırmasına mukabil imanla tanımak, sevdirmesine mukabil ibadetle sevmek ve sevdirmek, rahmetine karşı şükür ve hürmetle mukabele etmek, ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Bu üç şıklı sualin birinci şıkkı şu hadis-i kudsîye bakıyor:
“Ben gizli bir hazine idim. Tanınmak (bilinmek) istedim de mahlûkatı yarattım.”(1)
Cenâb-ı Hakk’ın kendisini tanıttırmak istemesine karşı kula düşen vazife, O’na Kur’an'ın bildirdiği gibi iman etmek, isimleriyle, sıfatlarıyla O’nu tanımaktır.
Üstad'ın On Birinci Söz’de geçen şu ifadeleri de konuya açıklık getirmektedir:
"Ey ahali! Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla, kendini size tanıttırmak istiyor. Siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımağa çalışınız.”(2)
Allah’ı güzelce tanımak, O’na Ehl-i sünnet itikadına göre iman etmekle olur. Hıristiyanlar teslis inancına sapmakla O’nu güzelce tanımaktan uzaklaştıkları gibi, bütün dalâlet fırkaları da az veya çok bu mânâdan uzak kalmışlardır.
Sualin ikinci şıkkı şu ayet-i kerimeye bakıyor:
“De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana ittiba edin. Ta ki, Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmran, 3/31)
Yine On Birinci Söz’de geçen şu ifadeler de bu manayı ders vermektedir:
“Hem, bu gördüğünüz ihsanat ile size muhabbetini gösteriyor. Siz dahi itaat ile O’na muhabbet ediniz.”(3)
Var olmamız, hayata kavuşmamız, insan olmamız, akıl nimetine erişmemiz, her biri bin cihan değer binlerce organ ve hissiyat ile donatılmamız, hep bize Allah’ın ihsanlarıdır. Ve bütün bunlar Allah’ın insanı sevdiğinin alametidirler.
İnsan, ahsen-i takvimde, en mükemmel bir mahiyette, en zengin kabiliyetlere sahip yaratılmakla Allah’ın en mükemmel eseri olmuştur. Allah bu en mükemmel eserini sevmekte ve bütün kâinatı ona hizmet ettirmektedir.
Bu hadsiz nimetlere karşı insanın da şükür ve muhabbetle mukabele etmesi gerekir. Bunu ise ancak Allah Resûlüne (asm.) ittiba etmek, onun izinden gitmekle başarabilir.
Sualin üçüncü şıkkını şu hadis-i şerif çok güzel ortaya koyar:
“İnsan ihsanın kuludur.”(4)
İnsanın yaratılışında nimete karşı şükretmek vardır. Bu vazifeyi her insan yerine getirir. “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” sözü meşhurdur. Şu var ki, iman nurundan mahrum kalmış kişiler teşekkürlerini sebeplere verirler. Bütün hayrın Allah’ın elinde olduğunu bilmez, O’nun kullarına yine O’nun ihsan ettiği nimetlerden faydalandıklarında şükürlerini bu kullara yapar ve aldanırlar.
Dipnotlar:
(1) bk. Acluni, Keşfü'l-Hafa, II/132.
(2) bk. Sözler, On Birinci Söz.
(3) bk. age.
(4) bk. Beyhakî, Şuabü'l-îman: I/381.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
İnsanlar arasında sevdirmek, yada bir babanın çocuklarına kendini sevdirmesi, onlara olan ilgisiyle olur. Allah'ın bize nimet vermesi bize ilgi göstermesi için yeterli midir?
Bir baba sadece çocuklarını doyurmakla, nimet vermekle onlara ilgili olamaz. Halbuki bahsi geçen yerde hep nimetler ve ihsanlar üzerinde duruldu. Başka bir şeyden bahsedilmedi.
İnsanın kabiliyetlerinin gelişmesi için insanlara peygamberler gönderiyor, bu noktada ilgi ve sevgi anlamlı hale gelir. Buradaki nimet, ihsan kavramını sadece maddi yiyecekler anlarsak, sevgi kavramı oturmaz. Ne dersiniz?