"Bütün masnuatıyla kendini tanıttırana ve sevdirene ve teşekküratı fiilen ve halen isteyene mukabil..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
On Birinci Şua Dokuzuncu Mesele'de (1) geçen bu ifadelerin öncesine ve sonrasına baktığımızda, umumunda risalet müessesesinin, hususide ise, Peygamber Efendimiz (asm)'in risaleti ispat edilmektedir.
Sual konusu cümle de, bu ispatın delillerinden bir tanesidir. Şöyle ki;
Allah, bütün masnuatı ve mahlûkatı; kendini tanıttırmak, sevdirmek ve fiilen ve halen kendisine teşekkür ettirmek için yaratmıştır. Resul-i Ekrem Efendimiz(asm.)’ın hayatında bu üç hakikat, yani Allah'ı tanıttırmak, sevdirmek ve O’na teşekkür etmek gibi yaratılış gayeleri en kâmil bir şekilde tezahür etmektedir.
"Kâinatı velveleye veren hakikat-i Kur'âniye ile Zülcelâl o San'atkârı ekmel bir tarzda tanıyıp ve tanıttırıp ve sevip ve sevdirip ve teşekkür edip ve ettirip ve Sübhânallah, Elhamdülillâh, Allahu ekberlerle küre-i arzı semavata işittirecek derecede konuşturup ve kara ve denizleri cezbeye getirecek bir vaziyetle, bin üç yüz sene zarfında nev-i beşerin kemiyeten beşten birisini ve keyfiyeten ve insaniyeten yarısını arkasına alıp o Hâlıkın bütün tezahürat-ı rububiyetine geniş ve küllî bir ubudiyetle mukabele eden ve bütün makasıd-ı İlâhiyesine karşı Kur'ân'ın sûreleriyle kâinata ve asırlara bağıran, ders veren, dellâllık eden ve nev-i insanın şerefini ve kıymetini ve vazifesini gösteren ve bin mu'cizâtıyla tasdik edilen Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, en müntehap mahlûku ve en mükemmel elçisi ve en büyük resûlü olmasın? Hâşâ ve kellâ, yüz bin defa hâşâ!."
(1) bk. Şualar, On Birinci Şua Dokuzuncu Mesele.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Cevaplar için Allah razı olsun, verilen cevaptan sonra Bediüzzaman hazretlerinin burda nedemek istediğini kavradım. Yalnız, "teşekküratı fiilen ve halen isteyene mukabil" kelimelerinde takıldım; orasınıda açıklayabilir misiniz ağabey?
"Hem şükrün envâı var. O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi, namazdır." (1)
"Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yani, celâline karşı, kavlen ve fiilen "SübhanAllah" deyip takdîs etmek; hem, kemâline karşı lâfzen ve amelen "Allahu Ekber" deyip tâzim etmek; hem, cemâline karşı kalben ve lisânen ve bedenen "Elhamdulillah" deyip, şükretmektir." (2)
Diğer taraftan İşaratü'l İ'caz da;
"Eğer insan, maddi ve manevi herbir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfiyi ifa..." şeklinde geçen cümleden de anlaşıldığı üzere, Allah'ın bize verdiği maddi ve manevi her bir nimetin, Onun istediği şekilde kullanmamız da fiili şükre girmektedir..
(1) bk. Mektubat, Yirmi ekizinci Mektup.
(2) bk. Sözler, Dokuzuncu Söz.