"Risale-i Nur'dan bazı kısımları kendi namlarına neşretmelerine razıyım ve helâl ediyorum." Şemseddin Yeşil meselesinin hakikati nedir?
Değerli Kardeşimiz;
"Mesmuatıma nazaran, Şemsi ve isimlerini söylemeyi münasip bulmadığımız müellifler, Zülfikar’dan ve sair Risale-i Nur’dan bazı kısımları kendi namlarına neşretmelerine razıyım ve helâl ediyorum ve memnun olurum. Onlar da Nurun şakirtleridirler, bu surette Nurları neşrederler. Yirmi seneden beri çoklar, hattâ büyük hocalar eserlerinde ve müellifler de Nurun meselelerinden çoklarını almışlar ve alıyorlar. Hattâ değil böyle dost zatları, belki resmî makamları bulunan ve eserler yazan ve Nurların intişarlarına taraftar olmayan ve eserleri revaç bulmak niyetiyle Nurun neşrine mâni olanları dahi helâl ediyoruz. Çünkü onların men’leri başka bir tarzda ve daha fâideli intişarına ve fütuhatına vesile oluyorlar." (Emirdağ Lâhikası-I, 197.Mektup)
Allah (c.c) her şeyi eşsiz, benzersiz ve bir defa yaratır. Kendisi tek ve yekta olduğu için, yarattıkları da benzersiz ve emsalsizdir. Taklidi ise bizler yaparız. Bu kaide insanlar için de geçerlidir. Hiçbir insan diğerine ne maddeten ve ne de manen kesinlikle benzemez. Hele ruhî ve manevî mahiyet itibariyle iki insan ferdi arasındaki fark, iki hayvan nev’inin arasındaki farktan daha fazladır.
“İnsanın bir ferdi, sair hayvânâtın bir nev’i hükmündedir.” (Lem’alar, 17. Lem’a)
Mesela bir arı taifesi Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına tam bir ayine olamaz. Olsa olsa birkaç isme güzel bir ayna ve takvim olur. İnsan, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına tam bir ayna olması, ahsen-i takvim suretinde yaratılması cihetiyle bütün canlılardan daha üstündür.
Allah sonsuz kudretini ve nihayetsiz hikmetini göstermek için, az bir şeyin eli ile çok şeyler yaratır, bir sayfaya bir kitap kadar mana yerleştirir. Tek bir şeye yüzlerce vazife gördürür.
Cenab-ı Hak dilimizi bütün tatları alacak şekilde terbiye etmiş; sonsuz hikmeti ile her bir tadı alacak ayrı bir dil yerine, bütün tadları almak üzere bir tek dil yaratmıştır.
Allah, insana sayısız hissiyat ve cihazlar vermiş ve duygularına sınır koymamış ta ki, çok makam ve mertebelerde çok vazifeler görebilsin, kâinatın halifesi ve neticesi olduğunu göstersin.
İnsan sahip olduğu maddî ve manevî cihazlar, latifeler ve duygular sayesinde, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının tecellilerini tartıp ölçebilir. Kâinatın umumunda yazılı olan İlâhî hakikatler, aynı şekilde insanın mahiyetinde de yazılmıştır.
Bu sebeple söz konusu olan bu farklılık beyanda, anlayışta, üslubta ve te’lifatta da geçerlidir.
Hele Üstadımız gibi sünûhata ve ilhamata mazhar olan vazifeli zevatın üslubları, beyanları ve ifadeleri daha bir başka farklılık gösterir.
Bu itibarla hiçbir tefsir, meal, tercüme, izah ve sadeleştirme gibi hususlar; aslının mana ve muhtevasının yerini tutamaz. Bu da tercüme yapanlara ait bir noksanlıktır.
Bu hikmete mebni olarak, müelliflerin şöyle müşterek bir kanaatleri olmuştur: “Halka mal olmuş ve klasik hale gelmiş eserlerde, güzellik ve kemalat asla ve esasa sadakattedir.” O eserler sadık dostlarından hep bu itina ve hassasiyeti beklerler.
Risale-i Nurlar da ilham ve sünuhat ile yazdırılmış harika bir eserdir. Ancak dünyanın hiçbir yerinde olmayan ve sadece ülkemizde cereyan eden harf inkılabıyla milletin mazi ile münasebeti kesilip cehalete mahkûm edildiğinden, daha önce telif edilen eserleri insanlar anlamakta çok zorlanıyor hatta hiç anlamıyorlar. Fakat zamanımızdan beş yüz sene evvel yazılmış olan Shakespeare eserlerini bugün bir İngiliz genci anlayabiliyor. İsrail üç bin yıldan beri unutulmuş olan İbraniceyi diriltmeye çalışıyor.
"Bir şey bütün bütün elde edilmezse bütün bütün terk edilmez" kaidesine göre, bilerek ve kasıtlı olarak başımızdan geçen bu bela ve musibetin altından kalkabilmek, bu milletin evlatlarını Risalelerden ve sair eserlerden istifadeden mahrum etmemek için, başta Muazzez Üstadımız olmak üzere vatanperverler ve hamiyetperverler çok gayret etmişlerdir.
Muazzez Üstadımız Risale-i Nur'un lisanını sehl-i mümteni dediğimiz çok derin manaları, temsil yolu ile kolay anlaşılacak bir üslup ile telif etmiş. Gelecek neslin bu ulvî hakikatlerden mahrum olmaması için, birçok kelimenin ve mefhumun kırılmasına ve dökülmesine rağmen, kendi hayatında külliyatı Osmanlıcadan Latinceye tercüme ettirerek, matbaalarda bastırmıştır. Hatta o zaman başta Hüsrev Ağabey olmak üzere bazı büyük zevatın tenkidine uğramasına rağmen; "Biz gelecek neslin imanını düşünüyoruz" kaidesince, itirazlara itibar etmeden yoluna devam etmiştir.
Risale-i Nurların anlaşılabilmesi için şerhler ve izahlar hususunu teşvik etmiştir. Yirmi Sekizinci Lem'ada Şefik ismindeki ağabeyin bir mektubta iman, cevher, nur konusunu ifade ederken anlayamayan gençlere onların anlayacağı şekilde izah edenlerden memnun olmuş ve onu bir misal olarak Lem'alara dercetmiştir. Ayrıca Şeyh Sadi Şirazi'den, Mevlana'dan, Yunus Emre'den, İmam-ı Rabbani'den, Yavuz Selim'den, Muhammed Abduh'tan, Ziya Paşa’dan, Namık Kemal'den, Tevfik Fikret'ten, müsteşrikler gibi zatlardan nakiller yaparak, Risale-i Nur'un davasına delil ve burhanlar getirmiştir.
Risale-i Nur'un bu burhanlara ihtiyacı olmamakla beraber Üstadımız, hizmetine müsbet tesir icra edecek her müsbet ve menfaatli meseleyi sahiplenmiş, takdir etmiş ve onları da eserlerine dâhil etmiştir. Bu şekilde bir fiilî muamelatla gelecek nesle ders vermiştir. Yani ihtiyaç halinde sizler de bir davanın veya meselenin ihtiyacı varsa, bu manada malumatlar aktarmanın bir mahzuru olmadığını haliyle ifade etmiştir.
Kendileri de bazı dersleri ve sohbetleri uzatarak tefekkürü keyiflendirdiğini ağabeylerden işitmekteyiz.
Burada mühim olan husus şudur:
1. Eserlerin aslına ve davaya olduğu gibi sadakat göstermek,
2. Bu şekildeki düşünceler işin ehli ve erbabı tarafından yapılması ve mevzunun dağılmaması.
3. Bu hizmetleri ifa ederken kendi sikkesini ve mührünü kullanmak. Yani kendi adına konuşmak icab eder. Kendi eserlerini veya ifadelerini Üstada isnad etmek veya Risale-i Nur adı altında neşretmek ve kullanmak tahriftir, sadakatsizliktir ve ihanettir. Çünkü neslimizin perişan hali ve insanlığın tercüme açısından Risale-i Nur'a olan ihtiyacı bu gibi düşüncelere veya hizmetlere zaruret olduğunu göstermektedir.
Bu uzun izahlardan sonra, sualdeki hususi meseleye temas edelim:
Şemsettin Yeşil beyefendi hem âlim, hem hoca, hem şeyh, hem nezih ve nazik bir insan olarak, Üstad zamanında kendi imkânları nisbetinde hizmet etmek isteyen bir zattır. Bildiğimiz kadarıyla 1904'te doğmuş, 1968'de İstanbul’da vefat etmiştir. Yüzlerce, belki binlerce insan onun nasihatlerini dinler, sohbetlerini takip ederlerdi. Din, ahlak, fazilet, ibadet ve hakikatle alakalı birçok kitabı mevcuttur.(*)
Üstadımız, mahiyeti itibariyle kimin nerden nasıl ve ne şekilde olursa olsun istifadesine taraftar olmayı tavsiye etmiştir. Bu hususta bu dine on gram hizmet ifa eden Üstadımızdan kilolarca iltifat ve alaka görmüştür. Büyük Doğu ve Necip Fazıl da bunlardan biridir.
O zaman Şemsettin Yeşil Efendi, Risale-i Nur'dan bazı cümleleri eserlerinde neşretmiş ve vaazlarında ifade etmiştir. Hatta bazı küçük eserleri, ekseriyetle Risale-i Nurlardan olduğu halde, Şemsettin Yeşil adına bastırılmıştır. Muazzez Üstadımız bu meseleden haberdar olmuş, buna rağmen, onun hakkında menfi bir şey konuşmamıştır. "Mühim olan hakikatlerin yayılmasıdır" mantığınca o zata karşı sükût etmiştir.
Ancak Ahmet Feyzi Kul Ağabeyimiz Risaleleri bazılarını gençlerin anlayacağı tarza çevirerek yaymak istediğini ve bunun bir ihtiyaç olduğunu Üstadımıza bir mektupla arz etmiş. Muazzez Üstadımız da mahrem kalmak üzere bir iki ağabeye bir pusula göndererek, Ahmet Feyzi Kul Ağabeyin ne işle meşgul olduğunu merak etmiş ve bu şekilde bir faaliyete razı olmadığını ifade etmiştir. Ancak Ahmet Feyzi Kul Ağabey bu hususta ısrarcı olunca, Üstadımız; "O zaman benim ve Risale-i Nur'un adını kullanmasın, kendi ismini ve imzasını kullansın” demiştir.
Ayrıca Necip Fazıl da Büyük Doğu'da bu manada iktibaslarda bulununca, Zübeyir ağabeyler Üstadımızın bu hassasiyetini ona da ifade etmişlerdir.
Üstada ve Risale-i Nura nisbet ederek nakiller yapmak çok yanlıştır. Bunu hiçbir vicdan sahibi kabullenemez. Yoksa herkes kendi düşüncelerini ve fikirlerini kendi ismi ve vasfı ile başkasıyla paylaşabilir, makaleler yazabilir, kitap telif edebilir.
Dipnot:
(*) bk. TDV İslam Ansiklopedisi, YEŞİL, Şemseddin md., 44. cilt.
Ek bilgi için tıklayınız:
- Kaynak göstermeden Risale-i Nur'dan alıntı yapılmasına karşı Bediüzzaman'ın görüşü var mıdır, varsa nedir?
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü