Risale-i Nur'un aklı, ruhu, kalbi nurlandırmasını izah eder misiniz, nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
Risale-i Nur, Kur’an'ın hakikatli ve manevî bir tefsiri olmasından, halis nurdur. Onunla meşgul olan kişilerin aklını, kalbini ve ruhunu Kur’an'dan aldığı nurla nurlandırır ve Hakk’ vasıl eder.
Aklın nurlanması, kâinata ve kâinattaki hâdiselere Kur’an'ın nazarı ve vechesi ile bakmaktır. Meselâ; Risale-i Nur, ölümün bir hiçlik ve yokluk olmadığını, ebedî hayatın bir başlangıcı olduğunu kati delillerle Kur’an'dan aldığı feyiz ile akla gösteriyor. Bunu da aklın nurlanması olarak anlayabiliriz.
“Cenâb-ı Hakk’ın masivasına (yani kâinata) mana-yı harfiyle ve O’nun hesabına bakmak lâzımdır. Mana-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatadır.” (Mesnevi-i Nuriye)
İşte Risale-i Nur kâinata mana-yı harfi ile baktırır ve aklı nurlandırır. Meselâ, bir portakaldan söz ederken, onun özelliklerinden, taşıdığı vitaminlerden, yetiştiği beldelerden bahsedip de onun bir İlâhî eser ve insanlara bir ihsan, bir lütuf olduğundan hiç söz etmemek, portakala “mana-yı ismiyle” bakmak demektir. Yani, onu müstakil bir varlık olarak düşünüp, yaratıcısını hiç nazara almamak “mana-yı ismiyle” bir bakıştır.
O portakalın insana faydalı bir rızık olduğunu düşünmek, şeklinden, kokusundan, renginden, taşıdığı zengin C vitaminine kadar her şeyiyle insana göre yaratılan bu meyveyi, Allah’ın Rezzak isminin bir tecellisi olarak seyretmek ise “mana-yı harfiyle” bir bakıştır. Bu bakış insanın aklını nurlandırır, onu tefekkür ve şükür etmesine vesile olur.
“Binaenaleyh nimete bakıldığı zaman Mün’im, san’ata bakıldığı zaman Sâni’, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakikî zihne ve fikre gelmelidir.”
Bir nimetin sadece insana olan faydalarına nazar edilirse ona mana-yı ismiyle bakılmış olur. Hâlbuki o nimet, insanı ve onun ihtiyaçlarını bilmeyen toprağın, suyun, ağacın yahut güneşin işi olamaz. O nimeti bir Mün’im (nimetlendiren) yaratmıştır ve bize ikram etmektedir.
Her biri, bir sanat mucizesi olan varlıklara baktığımızda da onları yapan Sani’ zihnimize gelmelidir. Bir çiçeğin yapılışını ne toprağa verebiliriz, ne suya, ne güneşe, ne de bahar mevsimine. Bunların tümünü birlikte çalıştırarak o eseri meydana getiren Allah, bütün kâinatı onun imdadına göndermekte ve onu taklit edilmesi mümkün olmayan bir sanat mucizesi olarak icat etmektedir.
Kalbin nurlanması ise, baştan sona Risale-i Nur'un verdiği tahkiki ve tefekküri derslerin neticesinde, kalbin tahkiki iman ile dolup Marifetullah ve Muhabbetullah'da terakki etmesidir. Kalbin içindeki manevî hastalıkların şifa bulup, Allah’ın aşkı ile cilalanması ve parlaması hep o hakikatli ve nuranî derslerin bir neticesidir.
Ruhun nurlanması ise, aynı akıl ve kalp gibi o imani derslerle, ruhun kuvvet bulup, incelip nuraniyet kazanması ve fiiilerine yansımasıdır. Meselâ, ruhu geniş ve nurani olan bir mümin hayattan tam lezzet alır, dünyanın hâdisatı onu sıkmaz, insanlara karşı müşfik ve adaletli olur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar